19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-AZÎZ

EL-AZÎZ

ANLAMI : En üstün ve şânı en yüce olan. Dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olan, güçlü ve yenilmez olan, daima yegâne galip gelen, mağlup edilmesi mümkün olmayan demektir. Bu isim her türlü üstünlüğü, galibiyeti, güçlü olmayı ve en üstün şerefi ifade eder. Bu sıfat Zati hasiyeti ile Allah (c.c.) hakkında kullanılmaktadır. Aziz, yani azamet ve kibriyası ile  en yüce,  mutlak ‘izzet’ sahibi yalnızca Allah’tır.


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Aziz kavramı İzzet kökünden gelmektedir. Mü’minler de Allah’ın (c.c.) emrine itaat ettikleri için O’nun yanında seçkinlik ve şeref kazanırlar, Din-i Mübin-i  İslam’ı yaşadıkları için de izzet elde etme ihsanına mahzar olurlar. “İzzet (yalnızca) Allah’ındır, Resul’ünündür ve Mü’minlerindir.” (Münafikun, 63/8)

Bu bağlamda İzzet’in kelime anlamı ise, insanın nefsi hilelere ve hevai olan arzu ve isteklere, şeytani desiselere yenilmemesine neden olan şeydir. Bundan dolayı da bu sıfatı taşıyan bir insan onur ve hasiyet sahibi bir insandır. Bu nedenle de “izzetli insan” vasfıyla anılır. Bu meyanda insan tüm cihazatı ile düşmanlarına mağlup olmayacak bir mahiyet kesbetmek noktasında Aziz isminin galip bir şekilde tecellisine ihtiyaç duyar. Bunun dışında eğer insan, yaratılışına aykırı olan ve kıymetini sukut ettirecek kötü davranışlarda bulunursa fıtri olarak var olan ahsen-i takvim değerini düşürür. Hasiyet ve şerefini yitirerek zelil-değersiz olur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Azîz, izzet sahibine denir. Her şeye hâkim olmak ise izzet makamıdır. Allah’ın (c.c) izzeti sadece kendi zatına bakan bir izzet değil kendisine itaatkâr olan ve tevekkül ve emniyet ile iltica eden ibâdını zilletten koruyan bir izzettir. O kendisinin izzetine sığınanları aziz kılar.

O’nun iradesi her şeye galip gelir. Kudretine hiçbir şey karşı koyamaz…. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir…Lem’alar

Evet, bir Zât ki,

             ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele,

             ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine musahhar ola,

             ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya,

             ve hadsiz efrad, bir fert gibi nazarında hazır ola,

             ve bütün sesleri birden işite,

             ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile,

             ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle, hiçbir şey, hiçbir hal daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya,

             ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola,

             ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir.


BU ESMA-İ İLAHİYE'DEN; İYİ HUYLAR,ULVİ HİSLER,DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Hem sen Aziz'sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz…. Mektubat

Öncelikle insan,irade ettiği tercihlerine göre kendisini aziz edeninde zelil edeninde Allah olduğuna inanmalıdır. Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.(Necm/43)

Bununla birlikte insan,Allah’ın ihsan edeceği izzete ancak onun emirlerine itaat ile ulaşılacağını bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Heva  heveslerinden, nefsani ve şeytani hile ve tuzaklardan uzak durmalıdır. Muhtaç olduğu şeyler için ise ,yalnızca o’na itimat etmeli ve her şeyini ondan istemeli ve de tüm hacetini onun rahmet ve kereminden beklemelidir.

….Amma hikmet-i Kur’ân’ın halis tilmizi ise, bir abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Hem Cennet gibi âzam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.Hem hakiki tilmizi mütevazidir, selim, halimdir. Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zayıftır, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona iddihar ettiği uhrevî servetle müstağnîdir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh, rıza-i İlâhî için, fazilet için amel eder, çalışır….Sözler

El hasıl, zillet sebebi her şeyden tecerrüt etmekle, vesile-i izzet olan meşru dairede, şükürler, hamdler ile kalmak için  O’ndan yardım istemekle ve  gayret göstermekle izzetine sığınmaktır…. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm……………


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CEBBAR

EL-CEBBAR

ANLAMI : Koyduğu kanunlar, irade ve takdir ettiği plan ile dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, rahmet ve şefkati ile her zorluğun yanında bir kolaylık halkeden, her derde bir deva ihsan eden. Yarattıklarının ihtiyaçlarını gideren, hayat ve hayat için gerekli olan levazımatı sağlayan, eksiklikleri tamamlayan, işlerini düzelten, bütün kâinat içinde olanlara bir birine yardım elini uzattıran ve buna mutlak muktedir olan anlamına gelmektedir. “Allah bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece 'Ol!..' demektir, hemen oluverir...”(Yasin, 36/82)


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

"İnsan öyle bir nüsha-i camiadır ki, Cenâb-ı Hak bütün esmasını insanın nefsi ile insana ihsas (hissettirmek) ediyor. “Sözler

Allah’ın CC isim ve sıfatlarını anlamak ve ilgili bağlantıyı idrak etmek için en yakın ayna insanın kendisidir. Cebbar ismi özelinde bu isimle nefsimiz arasındaki en direk bağlantı; Cebbar isminin tecellisi ile, maddi ve manevi yapımıza bağlı organ ve duygularımızın kendi başına hareket etmemesi ve bir kontrol ve iradeye bağlı olarak yerli yerinde işlemesidir. Kendilerine tevzi edilen program ne ise onun üzerine işleyişleridir. Görünen bazı arizi durumlar bile o duruma takdir edilmiş plan doğrultusunda çalışmaktadır. Yani genel düzen durumundan çıkmış bir şey, genel olmayan düzen için irade edilmiş program içerisinde ne varsa onu yaşamaktadır. Her iki kanunun koyucusu ve lazımlarını yaratıcı ve bu çarkı irade ettiği gibi çalıştıran Aziz ve Cebbar olan Allah’tır CC.

Kısaca maddi ve manevi hayatımızın tüm ihtiyaçları fıtrat olarak tanzim ve tayin edilmiştir. İsmi Cebbar ile kanunlara bağlanmış bu çerçeve irade-yi cüz ’iyenin tercihi önünde kendini izhar etmiştir.

İnsanlardan Cebbar ismi ile anılanlar ise genel itibariyle, zorlayıcı ve zorla yaptırıcı şekliyle tahakküm ve baskı sıfatlarının olumsuz tarifi için kullanılmıştır.

Ancak bu ismin tecellisine kulluğa bağlı mazhariyet noktasında en mükemmel olan kendisine uymaya herkesin iman ve itaat mucibince mecbur olduğu, hakikat ve makuliyet ile aklıselimi tebaiyete icbar eden, kabul edip takdir edenlere mutlak fazilet ve fayda temin eden ve bunun için hiçbir kuldan hiçbir karşılık beklemeyen ve buna da muhtaç olmayan, tüm ümmetince sevilen, görenlerce kendisine iştiyak hissedilen, görmeyenlerin kalbinde ebedi bir hasretle muhabbet ateşi tüten Peygamberimiz A.S.M‘dır. Bu husus bazı veli zatlarda veraset-i nübüvvet hasiyetiyle taalluk etmiştir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR :

Aziz ve Cebbar olan Allah CC Kullarının noksan yaptıkları ibadetlerini ıslah edip tamamlar ve lütfu ile  tam olarak kabul eder, "Müminin niyeti amelinden üstündür." (Hz. Muhammed A.S.M)

"Allah, benim için, ümmetimin hata ile unutarak veya baskı ve tehdit altında işlemiş olduğu günahları bağışlamıştır." (Hz. Muhammed A.S.M)

Kullar ile takdir edilmiş bir meselede Allah’ın iradesinin tahakkuku, kulun cüz’i iradesini kendine muhatap alır. Ve irade-yi külliyesi ile iradeyi cüz ’iyenin üzerine taalluk eder. Böylelikle meşieti ilahiye gerçekleşir. Bazende takdir konuşur irade susar ve imtihan çıkan sonuca göre devam eder. Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder…. insan, Hâlık-ı Külli Şey'in rububiyetine muhabbetle rızâ-dâde olmalıdır… Bediüzzaman …“Kaderin her şeyi güzeldir. ”Bediüzzaman…

Allah (c.c) FA'ALÜN LİMA-YÜRİD’dir.. "Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimîsiyle her an istediğini istediği gibi yapandır. İradesi hiçbir iradeye bağlı değildir. Hiç bir kimse onun iradesine karşı koyamaz koyduğu hükümler ve emirlerle tüm mahlûkatına hâkimdir. …………Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde eder. R’AD / 15

O kullarına da irade lütfetmiş ve her irade sahibine, istidadı ve  sorumluluğu nisbetinde, idare edeceği, prensipler ve kurallar koyacağı şeyler vermiştir. O dilediği şeyleri kullarına birçok vasıta ile bildirmiş ve insanın aklına kapı açıp iradesini elden almamıştır. Büyük plandan koyduğu meyiller ve oluşan istekler ile umumi çarkı çevirip hususi neticelerden mazharları müstefid eder.Onun iradesinin mutlak güzelliğini idrak ve iz’an edenler Derviş Yunus gibi;

Hoştur bana senden gelen

Ya hilat yahut kefen

Ya taze gül yahut diken

Kahrın da hoş lutfun da hoş.


Gelse celalinden cefa

Yahut cemalinden vefa

Ikisi de cana safa

Kahrın da hoş lutfun da hoş… demişlerdir… İman ve muhabbetin tezahürünü göstermişlerdir.
     

BU ESMA-İ İLAHİYE'DEN; İYİ HUYLAR,ULVİ HİSLER,DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Her istek ve noksanlığın giderilmesi için mutlak onun izni ve dilemesinin esas olduğunu bilmek,onun rızasını tahsil etmek, onun huzurunda başkalarına bakmamak el açmamak önemlidir…………. Çünkü..” her şey Onun irade ve meşîetiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse hiçbir şey olmaz… Şualar

Bununla birlikte insanlar mabeyninde doğru ve güzel sözlerinin dinleneceği saygınlık kazanmak bu ismin hakikatinden ahlaklanmak için önemlidir. Yukarıda söz edildiği gibi bu saygınlık için en güzel rehber olan Peygamber Efendimizi A.S.M örnek almak ve sünnetine uymak ve tatbik etmek gereklidir. Kazanılan bu saygınlıkla insanların noksanlıkları gidermeye ve onları insani hakikatlerine yükseltmeye çalışmak ism-i cebbarın, kulun his, irade, hamiyet gibi kuvvelerindeki tecellilerindendir.

Ayrıca insanlardan bir şey istemeyerek, almayarak şahsiyetini ve uhrevi meslekteki hasiyetini korumak lazımdır. Üstadın hediye kabul etmemesindeki mühim sırlardan birisi budur. Nas’dan İstiğna düsturu hizmet-i diniye için çok ciddi bir esastır. Konuyla ilgili Risale-i Nurda birçok konu vardır.

Son olarak insanlar üzerinde zorlayıcı, baskı kurucu tüm olumsuz durumlardan uzak durulmalıdır. Her halde, Allah’ın CC cebbar sıfatına karşı ihtiyacını ve aczini itiraf ile mükemmel bir teslimiyete sahip olmaktır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÜTEKEBBİR

 EL-MÜTEKEBBİR

ANLAMI: Büyüklüğünü her şeyde ve her hadisede gösteren ve o büyüklüğündeki mükemmelliği de her şeyden yüce olan.Kibriya ve azameti kendisine ait olan, her kötülükten münezzeh, kullarına zulmetmeyendir. Varlık dünyasında bulunan her şey, O’na nispeten; küçük, ehemmiyetsiz, kıymetsiz, itibarsız, kudretsiz’dir. O akılların idrak edemeyeceği bir yüceliği bulunandır. Ve bu büyüklüğünü, kudretini ;eserleri, icraatları ,hakimiyeti ve tasarrufu ile gösteren demektir………..“O ...Aziz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir.”( Haşr, 59/23) …Gözler O’nu idrâk edemez; fakat O, gözleri idrâk eder..( En’am 103)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu ismin tecellisi ile nur-u imanı inkişaf etmiş bir kulun, seyyidine bağlı bir kölenin, efendisinin şerefi ile iftihar etmesi kabilinden bir kutlu bağlılığı vardır. “Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” Sözler…Ve bu bağlılık münasebeti ile o’nun mülkünde olanlarla bir münasebet kesbeder…Ve kendisine verilen,akıl,göz,kulak vs cihazatı Allah’ın rıza ve emri doğrultusunda kullandığında kâinata bir nazır-ı müfettiş olur.( 6’ncı söz’ün okunması tavsiye edilir)…… Ve o ihsanı ile çok mahlukat üstüne bir tefevvuk (üstünlük) verdi .. Dördüncü Şua, Üçüncü Mertebe-İ Nûriye-İ Hasbiye okuması tavsiye edilir)…..İşte insanın Allah’a kulluk bilinci ile itaati sonucunda, diğer mahlukata nisbeten  kendine verilen üstünlük EL MÜTEKKEBİR esmasının kulluk nezdindeki tezahüdür.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

El-Mütekebbir, büyüklük anlamındaki "kibriya" kelimesinden gelmektedir. Kibriya, Cenab-ı Hakk için zati bir sıfattır.Var edilmiş olanlardaki büyüklükler O’nun büyütmesiyle ve yüceltmesiyledir. Dolayısıyla bu isim Allah’ın azamet ve kibriyasını ilan etmek açısından önemlidir.

O’nun büyüklüğü karşısında herkesin ve her şeyin, aciz, fakir, zelil, hakir, olduğunu bilinmelidir. Bu ismin hakikati tüm isimlerin hakikati gibi ebede âleminde görülecektir…

“O gün onlar (kabirlerinden) fırlayıp çıkarlar. Allah’a karşı hiçbir şeyleri gizli değildir. (Buyrulur ki:) ‘Bu gün mülk kimindir?’ (Şöyle cevap verilir:) “Tek ve Kahhâr olan Allah’ındır.” ( Mü’min, 40/16)

Bu isim beşeri ölçüler çerçevesinde Allah’ın büyüklenmesini göstermesi gibi olmayıp Allah’ın kendi büyüklüğünü göstermesidir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“İzzet gömleğim, kibriya"da ridamdır (elbisemdir). Bunları benden çekip almak isteyenlere azabım haktır.” Hadis-i Kudsi

"Ey insan! Kur'ân'ın desâtirindendir ki, Cenâb-ı Hakkın mâsivâsından hiçbir şeyi, ona taabbüd (ibadet )edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir şeyden tekebbür (kibir, büyüklenmek) edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler." Bediüzzaman

“Büyük görünme, küçülürsün” Lemaat

“İnsanda büyüklüğün mikyası, küçüklüktür; yani, tevâzudur. Küçüklüğün mizânı büyüklüktür; yani, tekebbürdür… “ Münazarat

Acz, Fakr, Şefkat, Tefekkür yolu olan risale-i nur, derslerindeki esasları ile bu ismin, gerek insani gerek mahlûkat nezdindeki tecellisine mazhariyetle en geniş dairesini göstermektedir.

Özetle insan, gaflet ve isyan hallerinden ve bu hallerde bulunanlardan ve ortamlarından tecerrüt ederek, Cenab-ı Hakk’ın mübarek mahlûkatına şefkatli, masnuatı nazik ve azamet ve kibriyasına karşı mahviyet içerisinde olmalıdır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂLİK

EL-HÂLİK

ANLAMI: Her şeyi yoktan, modelsiz, hiçten, yoktan veya fıtratına uygun olan maddi unsurlardan yaratan, yarattığı her şeyin bütün her şeyini bilen ve bunu bir ölçü ile takdir eden ve mahlûkuna verdiği hayat süresince yaşayacağı şeyleri belirleyendir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Hâlİk ismi ile en temel bağımız ,O Hâlik-ı Zülcelâl’in yarattığı bir mahlûk olmaktır………… Hayvanat içinde beni dahi menşeim olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mu’cizane yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış, kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalp, ağzıma öyle bir dil koymuş ki o dimağ ve kalp ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün rahmanî hediyeleri, atiyyeleri tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve esma-i hüsnanın nihayetsiz cilvelerinin definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların, renklerin adedince tarifeleri o âletlere yardımcı vermiş….(Dördüncü Şua Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye’nin okunması tavsiye edilir)….bununla birlikte El-Hâlik ismi insanın fiillerine taalluk eden kısmında ,doğru planlama yapma, isabetli kararlar verme gibi özelliklerle tezahür eder. Kısaca dünyevi ve uhrevi her şeyi yerli yerinde, en uygun şekilde yapma istidadının inkişafı EL HÂLİK isminin kulun kabiliyet ve istidat aynasında tecelli etmesidir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Hâlık-ı Zülcelal yaratmayı irade ettiği her mahlûkatın nasıl olacağını tâyin ve takdir eder. En uygun şekilde tüm detayları ile planlar. Bütün yaratılmışlardaki tenasüp ve mizan mükemmel yaratıcının ilmine, iradesine, kudretine şehadet eder. “O Allah ki, Hâlık’tır, Bâri’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr, 59/24)

…Nasıl ki, gayet mahir bir tasvirci ve heykeltraş bir zât, gayet güzel bir çiçekle ve insan cins-i lâtifinden gayet güzel bir hasnânın suret ve heykelini yapmak istese, evvelâ o iki şeyin umumî şekillerini bazı hatlarla tayin eder. Şu tayini bir tanzim iledir, bir takdir ile yapıyor, hendeseye istinaden hudut tayin ediyor. Şu tanzim ve takdir, bir hikmet ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdit fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle dönüyor………Bu konu ile ilgili olarak hilkatteki estetiği bir nebze zevk etmek isteyen kardeşlerimiz bu kısmı alıntı yaptığımız Risale-i Nur Külliyatı | Sözler | Otuz İkinci Söz | Üçüncü Mevkıf’ı mutlaka okumalıdır….

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlık'ına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Lemalar …

….O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemali ile mukabele etsen, çok güzel bir mahluk olursun…Şualar……gibi bir çok hakikat Rabbimizin mükemmel yaratıcılığı ve bu hilkatteki sanatı, var etmenin hakiki amacı ve bu amacı en güzel şekilde gösteren eserleri ile anlaşılan şudur ki; Rabbimiz kendisini tanıtmak bildirmek ve hadsiz nimetleri ile sevdirmek istiyor…( Onbirinci söz bu hakikati çok güzel bir şekilde ders verir)..İnsan bu yaratış ve yaratılış gayesini idrak eder,tefekküri bir imanla rabbini tanıyıp, şuurlu olarak uygun bir şekilde kulluk ile mukabelede bulunursa, bu ismin tecellisinden en büyük maksad olan Allah’ın CC sevgisini kazanır. Bu ise en büyük nimettir.

Yine hayatını imanlı bir hayat olarak yaşasa ve bunda muvaffak olsa, kendisi için en doğru sonuca ulaşmış olur. Yani, gerek İmani, gerek İslami, gerekse içtimai yaşamında; hikmetli, yerli yerinde ve temel inanç prensipleri ile dinin esaslarına uygun davranabilse varlık gayesi ile mecz olarak ebedi saadeti temin eder.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL- BÂRİ’

EL- BÂRİ’

ANLAMI: Varlık sahasına çıkardığı her şeyin ihtiyacı olan azalarını cihazatını uygun şekilde hiçbir modele, örnek alamaya ihtiyacı olmadan, kusursuzca alâmet-i farikalı emsalsiz şekilde düzene koyan.  Yaratmayı takdir ettiği şeyleri bir birinden farklı ve keyfiyetli özelliklerde misalsiz ve mutlak tenasüple meydana getirendir….

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ: 

El Bâri’ tasarrufu ile bu ismin muhteviyatında olan keyfiyete mazhar olmak başlı başına, hiç kimseye benzemeyen özelliklerimiz ile var edilmek. Böyle bir zatın eser-i sanatı olmak adına büyük bir mazhariyet ve iftihar vesilesi bir şereftir…. Bir anlamda da benzersiz icad eden anlamına gelen manası ile insandaki taalluku, icad kabiliyetinin tezahürü ile görünmektedir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC, Bâri`dir. Bârî yaratıcı demektir. Hâlı-ik ismi ile aynı çizgide görünen bu isim, hilkatte mahlukatın yaratılışı dâhilinde cihaz ve teçhizatın tanzim tezyini ile ilgili olarak algılanmaktadır. Yani Allah CC Hâlik ismiyle yaratır, Bâri ismiyle düzenler..  Özgün niteliği ile kendini gösterdiğinde yarattığında yaratacağı nitelik ve özellikleri örnek almaya muhtaç olmayandır. Vücuda çıkarmayı  irade şeyleri ilim ve kudretinin tezahürü ile yoktan en sanatlı ve hikmetli şekilde meydana getirir. Ve  yarattığının emsali ile veya sair eşya ile münasebetini bilen, dolayısıyla kainatla irtibatını  uygun mizan ve ölçülerle döngü içine yerleştirendir.

 “Her bir zihayat, çok isim ve sıfatların tecellisine mazhardır. Mesela bir zihayat vücuda geldiğinde Bâri isminin cilvesine mazhardır.” (Mesnevi-i Nuriye )

 “O iki mahlûkun (insan ve çiçek) âzâlarına ayrı ayrı hüsün ve ziynet vermekle; o sahifede Sâni ve Bâri isimleri gibi çok isimler yazılıyor.” (Sözler)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu ismin özgün yapısı ile önemli bir hassası, kişinin kendini Allah’a vermesi, üzerindeki nimetleri görmesi,aczini,fakrını bilmek ile sahibine sığınması onu harici şeylerin etkisinden kurtardığı gibi, mahlukat üzerinde tesir hasiyetini kazandırır…………… Eğer insan zaafını anlayıp, kàlen, halen, tavren duâ etse ve aczini bilip istimdâd eylese, o teshîrin şükrünü edâ ile beraber, matlûbuna öyle muvaffak olur ve maksadları ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zâtîsiyle onun aşr-ı mîşârına muvaffak olamaz….Bediüzzaman



Diğer bir ölçekte ise; insan cüz-i ilmi ve kudretiyle bir şeyler icad edebilir. İyi ve faydalı şeyler meydana getirebilir. Bu meyanda insanların bir şey meydana getirmesi ve onu faydalı bir konumda yapılandırmak için detaylandırması ve işler konuma getirip amacı doğrultusunda çalıştırması Bâri’ isminin kulun cüz-i iradesi üzerindeki tecellisindendir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL- MUSAVVİR

EL- MUSAVVİR

ANLAMI: Yokluktan vücuda çıkarttığı her mahlûku, sonsuz hikmeti ile muhtelif sıfatlar ve şekillerde yaratan ve onu en uygun ve en güzel şekilde biçimlendiren. Her varlığa ayrı bir şekil ve özellik vererek onu diğer mahlûklardan hatta kendi cinsi içinde ayıran ve hakîmane terbiye ile rububiyetine mazhar eden manasına gelmektedir…..

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

En temel bağlamda, EL MUSAVVİR olan Rabbimizin tasvir ettiği, kimseye benzemez sıfat, suret ve özellikler ile yekdiğerlerimizden temyiz ile tefrik ettiği, hassas mizanlar, ölçülerle tertip ettiği bir mahlûku olmak şerefidir. Bununla beraber EL MUSAVVİR ismine mazhariyetin manevi boyutundaki tecellisi ise; akla gelen fikirlerin ve kalbe doğan manaların anlaşılması, alakadar olunan muhteviyatın mahiyetlerinin tasavvuru niteliklerinin kavranması şekliyle insanda tezahür eder.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC Musavvir ismi ile yarattığı mahlûkata uygun suretleri ve sıfatlar vermiş ve onu tüm mahlûkatı içinde bu özelliği ile farklı kılmış ve ebna-yı cinsinden tefrik ederek kendi şahsına münhasır bir kimlikle teçhiz etmiştir. Bu tecellinin verilen sıfatlar ve sima-i manevi olarak tefekkür edilmesi kolay bir şey olmadığından, zahirdeki bürhanlardan elde edilen marifet ile görmek, görünmek ve bilinmek isteyen bu Kudret ve Sanat sahibinin marziyatına mukabele etmek, onu enfüsi ve afaki eserleri ve delilleri ile aramak, bulmaya çalışmak bu ismin hakikati ile bir münasebet içine girmek anlamına gelir.

Bu ismin hakikati yaratılan mahlûkat üzerinde cilvesi görünen EL-MUSAVVİR isminin tecellilerini tefekkür edebilmektir.

…İşte, Sâni-i Zülcelâl, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki, ekserisi, hususan zîhayat kısmı, çok esmâ-i İlâhiyeyi okutturur.…..Sözler

“O Allah ki, Hâlık’tır, Bâri’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr, 59/24)

"Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır." (Tegâbün sûresi (64), 3)

"O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi. Seni dilediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu." İnfitâr sûresi (82), 7, 8

"Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka ilâh olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur." Âl-i İmrân sûresi (3), 6

"Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter." Kıyâmet sûresi (75), 4

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Görünen eşya, hissedilen maneviyat ve çeşitli ruh halleri gibi, maddi ve manevi şeyleri Allah’ı CC tanımak adına tefekkür edip mahiyet ve hakikatlerine nüfuz ederek.. O’nun Zati rıza ve hoşnutluğuna ulaşmaya çalışmak, EL-MUSAVVİR isminin hem tecelli hem de marziyatından hissemizin olduğuna bir delildir. Ve bu isimle bağımız noktasında ifade edilen, anlayış, kavrayış ve tasavvur istidadımız tezahür eder.

Yine bununla birlikte Allah’a iman, marifet, muhabbet ve itaat ile Sünnet-i Seniyeye ittiba etmenin alametleri olarak, özel bir hususiyet ile Müminleri diğer insanlardan ayıran, suret sıfat gibi hasiyetler kendini manen gösterir. Ve bu istikametli ve de şefkatli ruh hallerinin, himmet ve gayret olarak diğer din kardeşlerinin İslam ahlâkı ile ahlâklanması ve manen ayrıcalıklı bir konuma gelmeleri noktasında kendisini hizmet olarak göstermesi ulvi bir gayedir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ĞAFFÂR

 EL-ĞAFFÂR

ANLAMI: Kulun işlediği günahları örten, örttüğü günahlar ile azarlamayı tekdiri âhirete terk edici ve günahları yargılayan manasına gelmektedir… Günahları - yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât /Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” Furkan 70… -Sırrı ile sevaplara çeviren esma GAFUR esmasıdır, sorumluluk kalmayacak kadar silen esma AFÜVV esmasıdır. Kendisine yönelip tevbe edenlerin yönelişini kabul eden TEVVAB esmasıdır. Yani bu Esmaların her biri tüm yöneliş aşamalarındaki durumları karşılayan ve mukabele den mahiyete sahiptir. İstiğfar etmek, tekrar günah işlemek, bir günahtan pişman olmak ama işlemeye devam etmek, tevbe edip bir daha hiçbir şekilde günaha dönmemek gibi konu muhteliftir. İleride konu geldikçe işlenecektir inşallah.

“Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” (Nuh, 71/10)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

En temel şekliyle kul kendisini ebediyen mutsuz edecek, aklını tazip edecek, kalbini taciz edecek, ruhunu sıkacak her çeşit seyyiattan sakınmak ve yüz kızartıcı neticesinden korunmak için bu ismin tecellisine muhtaç ve bağlıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Rabbimiz ; bir çok sebepler ile günahlara giren kullarının kusurlarını ve ĞAFFÂR  ismi ile örter..ve bu örttüğü günahlarının pişmalıklarla,özürler ile bir daha işlememek iradesi ile terkini ister.Bunun için insana affedici bir çok esmasını yardımcı verir ve onu şefkati ile destekler. Bu meyanda bir çok müjdeli Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır…

Yani ĞAFFÂR esması yeniden başlamak için ayak bağı olacak dağınıklığı setreder….O’nun yardımı ile de muvaffak olunmasını destekler… Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm …

 ĞAFFÂR isminin hakikatinden bir diğer şube ise; mahlukatın icadı ile beraber onları, fenaya, yokluğu, hiçliğe, ademe, karanlıklara düşmekten koruyan ve zarar verecek şeylerden uzaklaştıran olmasıdır. Yani olumsuz durumlarla mahlûkatı arasına perde çeken, örtülmesi gereken şey neyse onun üzerini örten diyebiliriz…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan kendi kusurlarından Ğaffar olan Rabbine sığınmalıdır. İşlediği hatalardan vazgeçmeye çalışmalıdır. Terk etmesi gereken tüm kötü durumları terk etmelidir. Ve tüm bu yönelişte onun yardımını dilemelidir. Çünkü bilmelidir ki kökünü kazıyamadığı, sürdürdüğü her günahın örtüsü ahirette kaldırılacaktır. Bu nedenle ahlakını güzelleştirecek ve günahları ve kusurları ile arasını açacak vaziyetlerde bulunmalıdır. Giriş bölümünde bahsettiğimiz gibi, günahlarından hiçbir iz bırakamayacak şekilde affa mazhar olmanın samimi dönüşünü yapmalıdır. ( Günahlarını severek işleyen kâfirler, münafıklar mevzumuzdan hariçtir.)

İkinci olarak; başkalarının kusurlarını gizlemek, örtmek, şahit olduğu ayıplarını setretmek, ifşa etmemek ve de kimsenin hatalarını araştırmamak hiçbir şekilde meşgul olmamaktır.

Üçüncü olarak ise biraz daha özel bir durumdan söz edebiliriz. Şöyle ki; Kişinin, imanı ve ameli muvaffakiyeti ile elde ettiği manevi makam ve halleri ihlas noktası ile gizlemesidir. Meziyetlerini kardeşleri mabeyninde setretmesi uhuvvetin inkişafı ve başka kabiliyetlerin tezahürü için ehemmiyetlidir. Yine bununla birlikte tahdis-i nimet olarak izharı önemlidir… gibi muhtelif mesail bulunmaktadır. İhlas Risalesi, Uhuvvet Risalesi ve Risale-i Nur’un Lahikaları ve derslerinde bu konu ile ilgili müşahhas örnekler vardır…. Okunmasını tavsiye ediyoruz inşallah…




.