ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ALLAH ( C.C )

Değerli Dostlar, 99 Esma’ül Hüsna hakkında yaptığımız paylaşımlar, 

( Allah’ın (c.c) ahlâkı ile ahlâklanın. Hz.Muhammed A.S.M ) Emr-i Nebevisini kavramak ve Taalluk, Tahakkuk, Tahalluk tabir edilen ve bir mana da insan ile Halıkı arasındaki;

Esma-i İlahiye ile nefsi irtibat, ve münasebetin bilinmesi

Esma-i İlahiye’nin Hakikatine delalet eden hususların tespit edilmesi ve Esma-i İlahiye ile Ahlâklanma  noktasında bazı açıklamaların sınırla muhteviyat ile yapılan paylaşımıdır.

Ve minallahi't-tevfik.


Bismillâhirrahmânirrahîm

Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ… (Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur.) TAHA-8

ALLAH ( C.C )

ANLAMI: Vücudu mutlak var olan, yokluğu mümkün olmayan Cenâb-ı Hak.(Vâcib-ül vücuddur, yâni; O'nun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni'dir. Zevali muhaldir. Tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir. Sair tabakat-ı vücud O'nun vücuduna nisbeten gayet zayıf bir gölge hükmündedir. Mektubat.) O tüm övgülere layıktır. Bu isim diğer tüm isim ve sıfatları toplayan Allah’ın CC zati isimdir.Bu isim Esma’ül Hüsna’nın Sultanıdır.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ: 

Kendimizden başlayarak, tüm alaka peyda ettiğimiz bütünlüğü tanımlamak, özelliğini kavramak, kimin mülkü, mahlûku, eser-i sanatı olduğunu anlamak ve hakikatine ulaşmak için, tüm isimleri kendinde toplan bu isme müracaat ederiz. Ve Allah ismi bütün kâinatı kuşatan niteliği ile bize cevap verir.

İmanla birlikte mümin olan bir insan, Allah’ı daha çok tanımak için  iman ilimlerini tahsil etmeli. Titizlik ve ciddiyet ile imanını koruyucu bir dikkat ile güzel ameller işlemelidir. Zikir, fikir, şükür, hamd ile bilerek ve şuurlu bir biçimde ibadetlerde bulunmalıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR :

Allah’ın CC Zati ismidir.( Allah’ın CC zâtına mahsus olan, başka herhangi bir varlıkta bulunması mümkün olmayan) Bütün isimleri toplayan cami esmadır. Diğer bütün isim ve sıfatlar bu isme bağlıdır. Bu mana itibariyle İsm-i Âzam olarak da ifade edilir. İman ve Marifetullah ilmi denilen ilimleri tahsil ederek Allah’ı CC tanımak isteyenler için Risale-i Nur önemli ve ciddi bir kaynaktır.Ve insan gerek fıtratı itibariyle,gerek insani mahiyeti  ve vicdani itibariyle bu ilmi tahsil etmekle mükelleftir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Allah CC zati isim olduğundan İnsan bu isimle Allah’a özel şekliyle ahlâklanamaz. Allah’ın ahlâkı ile ahlaklanmak en genel şekli ile zati esmasına bağlı olan sıfatları dolayısıyladır. Ancak inkişaf etmiş sırrı ehadiyete mazhariyet noktasıda bazı sınırlandırılmış sırlar vardır. Evet, bu sırra mazhar olmuş ve  inkişaf etmiş bir ruh istidadı, kabiliyetine göre mahdut ölçülerde kendisinde temerküz etmiş cami sıfata ayinedarlık edebilir...

..........

“Allah Te­âlâ cö­mert­tir, ih­san sahi­bi­dir; cö­mert­li­ği sever. Yine O, güzel ah­lâ­kı se­ver…” (Süyûtî, el-Câmî, I, 60; Tirmizî, Edeb, 41/2799)

“…Allah Ra­fîk’tır (rıfk sahi­bi­dir), rıfk­la (yu­mu­şak­lık­la) mu­âme­le­yi se­ver. Sert­li­ğe ve di­ğer şey­le­re ver­me­di­ği se­vâ­bı, rıfk­la mu­âme­le­ye ve­rir.” (Müs­lim, Birr, 77)


“ O gün, ne mal fayda verir, ne de evlât! Ancak Allâh’a kalb-i selîm (tertemiz bir kalp) ile gelenler müstesnâ! ” (eş-Şuarâ, 88-89)



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-RAHMAN

  

ER-RAHMÂN

ANLAMI: Yarattığı tüm varlıklara ayırt etmeden nimetlerini veren, merhamet eden, onları esirgeyen ve bağışlayan, mutlak ve sınırsız merhamet kaynağıdır. Rahman ismi, tecell-i amm, ism-i hastır. Yani tecellisi hiçbir şeyi ayrı tutmadan genel olarak tecelli eden, isim hakkı ise Allah’a mahsus olan demektir.


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. (Hadis-i Şerif)….Yaratılışındaki hüsn-ü takvimi, üzerinde taşıdığı nimetleri, mazhar olduğu ihsan ve lütuflar, kendisine donatılan cihazat ve tesis edilen sistemin mükemmel işleyişi, muhtaç olduğu her şeyin kendisine mutlak uyumla verilmiş  olması gibi hadsiz maddi manevi nimetlerle tezahür eder…. (insanın suret-i câmiasında, küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân’ın cilve-i etemmini (tam yansıma )gösterir demektir. Lem’alar

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Allah’ın kâinata ve içindekilere Mutlak hâkimiyeti Rahmaniyet’inin tecellisidir. Tüm yarattıklarının ihtiyacı olan şeyleri tam bir tenasüple yerli yerinde vermek Rahmaniyettendir. Bütün kainat içinde olanları bir birine yardımcı kılmak, imdadına koşturmak rahmettir. Kuran ve diğer indirilen kitaplar ..Rahmani yetinin tecellisidir. Melekler Rahmaniyetin tecellisidir. Ahiret Rahmaniyetin tecellisidir. Hayır, şer, kader, hayat, hastalıklar kazandırdığı sevaplar ile şifalar devalar haddi zatında rahmettendir. Cennet ve Cehennem Rahman isminin tecellisidir. Cehennemin var oluşu da Rahman’ın tecellisi olarak hak sahibine hakkını vermek noktasında Allah’ın Adaletinin gereğidir. Hidayet rahmettir. Hakla batılı bir birinden ayırıp göstermek rahmettir. Kötülükten neyh, iyiliğe teşvik rahmettir. Çok geniş olan bu hakikate bir nebze nüfuz edebilme adına Âyetü'l-Kübra Risalesi /İkinci Bab /İkinci Hakikat: RAHMANİYET HAKİKATİ dersinin okunması tavsiye edilir.

“O kendisi için rahmeti yazmış (farz kılmış) tır.” ( En‟am 12)


BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME:

En kısa ifade ile insanın vicdanen kazandığı merhamet duygusu ile tüm yaratılmışlara nebati, hayvani, insani olsun merhamet göstermesidir. Ancak dinimizin özellikleri ile tanımladığı muzır olan kısım hariçtir.

Fakirlere,hastalara,yetimlere,yaşlılara,akrabaya,sair mahlukata, çeşitli ihtiyaçlar içerinde olanlara acımak hissi ve gönül yumuşaklığı ile yardım etmek, kemali rıza ile elinde olanı paylaşmak, âlimlere ve büyüklere hürmet göstermek, bilmeyenlere öğretmek yol göstermek, fasıklara ıslahları için dua etmek.. Mahlûkatın başına gelen şeylerde, fena ve zevallerinde hikmeti rabbaniye ye itimat edip “Rahmet-i İlâhiye’den ileri şefkat olunmaz” temkin ve dikkat dairesinde kalmaya özen göstermek gibi prensiplere sahip olmak ve gereğince hareket etmek Rahmaniyetten hisse alındığını, iyi ve güzel huylar kazanıldığını gösterir.

“Sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: “Muhakkak ki biz Allah‟ın kullarıyız ve biz O‟na döneceğiz.” derler. İşte Rablerinden onlara bağışlama ve rahmet (cennet) vardır.” (Bakara 156-157)

“Kıyamet gününde yüzleri bembeyaz olanlar Allah‟ın rahmeti (cenneti) içindedirler; orada ebedi kalacaklardır.” (Ali İmran 107)

“Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti (yardımı) iyilik yapanlara yakındır.” (Araf 56)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-RAHÎM


ER-RAHÎM

ANLAMI: Bağışlayan esirgeyen, Erhamürrâhîmin; Merhametlilerin en merhametlisi, ayrıca mümin kullarına rahmetini, şefkatini, merhametini dünya hayatında da gösteren, hatta hayvanatı da bu isimden hissedar eden. Bizzat zatında olan yüce merhameti ile birçok merhamet ve şefkati gösteren masnuatı yaratan, Ahirette yalnız mü'minlere rahmet eden, günahlarını bağışlayan Allah…

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Uhrevi olarak Mü’min bir insan, kendisini sonsuz saadete ulaştıracak bu isme ebedi bir ihtiyaç ve iştiyak duyar. Şefkate mazhar olmak, bağışlanmak rahimiyetin emsalsiz tecellisidir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Rahim ismi mutlak hayırdır. Rahim isminde tezahür eden merhamet kaynağını Rahman isminden alır. Rahman haddi zatında rahman olduğundan Rahmaniyetin tecellisi bir sebep ve sonuç ilişkisine bağlı değildir. Yarattığı her şeye tecelli eder. Fakat Rahimiyetin tecellisi sebep ve sonuç ilişkisine göre irade sahibi şuurlu varlıklara tecelli eder. İman, Güzel ameller, dua gibi fiiller bu merhamet tecellisini celp eder. Allah CC bu sıfatla bir kulu ile muamele etse, o tecelliden manevi bir ırsiyet-i şefkat, o insanın nefsine, aklına, kalbine, ruhuna sirayet eder. Bu iktibas zişuur bir aktarıcının hizmet-i vesilesi ile insanlar mabeyninde o şefkat ve merhamet ziyadeleşir, yayılır.. Risale-i Nur bu ismin mazharı olduğundan, mazhar olduğu merhamet ve şefkat hissiyatıyla insanların cehennemden kurtulmalarına, Erhamürrâhîmin olan Rablerinin hoşnutluk ve rızasına ulaştırılmasına hizmet etmektedir. Bununla birlikte rahimiyetin dünyada tecelli ettiği insan ve sair varlıklar üzerindeki tezahürü ile ilgili birçok ders Risale-i Nurda bulunmaktadır. Rahimiyetle ilgili bu dersleri okuyarak marifetimizin ziyadeleşmesine çalışmak çok önemlidir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Merhametli bir kalbe sahip olmak. Mü’minlere ve Allah’ın dilsiz ibadı olan Hayvanat ve nebatat taifesine şefkatli olmak, O’nun bedi ’sanatlarını gösteren her şeye bu mazhariyet ve hizmetlerinden dolayı rikkatli bir hassasiyet taşımakla birlikte; hak ve hukukun muhafazası ve adalet tecellilerinde yersiz şefkat ve merhamette bulunmamakla dengeyi korumak önemlidir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL MELİK


EL MELİK

ANLAMI: Bütün kâinatın, görülen ve görülemeyen bütün âlemlerin her şeyin tek sahibi, tasarruf edeni, zatı ve sıfatları ile hiçbir şeye, hiçbir şekilde ihtiyacı olmayan ve mutlak sûrette her şeyin tek hükümdarı anlamına gelir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsanın yaratış mahiyetinde halifelikte,tasarruf ettiği alanda bu ismin kendisi ile irtibatı esastır.Marifetulla ölçeğinde bu cüz-i idare ve mazhariyet Rabbisini tanımakta bir ayine ve tarifname olur… Mesela, daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlık’ının rububiyetini anlar ve zahir mâlikiyetiyle, Hâlık’ının hakiki mâlikiyetini fehmeder ve “Bu haneye mâlik olduğum gibi Hâlık da şu kâinatın mâlikidir.” der ve cüz’î ilmiyle onun ilmini fehmeder ve kesbî sanatçığıyla o Sâni’-i Zülcelal’in ibda-ı sanatını anlar. Mesela “Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş.” der ve hâkeza…Otuzuncu Söz

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Melik O’dur.Ve mülkünde olan herşey O’na aittir.O her şeyin Tek Hükümdarıdır.

Risale-i Nurda bu ismin hakikatine ait birçok ders bulunmaktadır. Mâlik-ül Mülk-ü Zül Celalin mülkündeki tasarrufu noktasındaki hâkimiyeti, Sözler, Mektubat, Mesnevi-i Nuriye’de muhtelif kısımlarda ders verilmiştir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Konu ile ilgili bir Not:

“Ahlâkın en güzeli Allah’ın (cc) yüce ahlâkıdır.” (Taberani) ( Hadis-i şerifte geçen “Allah’ın (cc)ahlâkı”ndan maksat; esma-i hüsna, başka bir deyimle Allah’ın (cc)sıfatlarıdır. )

“Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız” Hadis-i Şerif (Yani onun yüce sıfatlarından sıfatlar,iyi güzel huylar edininiz…)

“Allah’ın  Allah'ın üçyüz kadar (Suyiti'nin Camiü-s Sağir'inde yüz on küsür) ahlaki vasfı vardır. İnanıp onlardan biriyle ahlaklanarak O'nun huzuna çıkan kimse cennete girer.Hadis-i Şerif ”

(Allah’ın isimleri ile Ahlaklanmak, Allah’ın isimlerini ihsâ (sayma)etme, kuru kuruya dille saymaktan ibaret değildir. Onları öğrenmek ve onların ihtiva ettiği Ahlaki esasları ile ahlaklanmaktır. İmam-ı Gazali

 “Ahlâk-ı İlâhiye ile muttasıf olup Cenâb-ı Hakka mütezellilâne teveccüh edip, acz, fakr, kusurunuzu bilip dergâhına abd olunuz. “ Bediüzzaman

…………………..

Evet, EL MELİK İSMİNDEN AHLÂKİ HİSSEMİZ:

İnsanın iradesini Sahibinin irade ettiği şeyleri irade etmek şeklinde kullanması malik ile memluk arasında sevimli bir rabıtayı meydana getirir.

"Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen, Onun mülkü senindir, gör." (Şayet Allah’a tam kul olursan, Allah’ın mülkü de sana kul olur.) 17’nci Söz

“Evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana herşey hizmetkâr olur. Bu da, herşey Allah’ın mülk ve malı olduğunu imân ve iz’an ile olur.” Mesnevi-i Nuriye

“ DÖRDÜNCÜ KELİME:

LEHÜL MÜLK : Yani, mülk umumen Onundur. Sen, hem Onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor:Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünkü sen kendini idare edemezsin. O yük ağırdır; kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını yerine getiremezsin. Öyle ise, beyhude ıztıraba düşüp azap çekme. Mülk başkasınındır. O Mâlik hem Kadîrdir, hem Rahîmdir. Kudretine istinad et; rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul.Hem der ki: Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme… Mektubat


Gibi hakikatleri derk ederek, her isteğini O’dan istemek, tevekkül etmek, idaresinden sorumlu olduğu her ne varsa onlar ile şefkat ve merhametle, iyilik ve cömertlikle ilgilenmek, adaletli, davranmak, sıkıntı, keder ve dertleri ile ilgilenmek gibi yüksek huylar ile ahlaklanmaktır.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KUDDÛS


EL KUDDÛS

ANLAMI: Hatadan, gafletten, her türlü eksiklikten ve noksan sıfatlardan sıfat olarak değil zati olarak münezzeh; pâk, temiz olan, bütün mükemmel sıfatları kendinde toplamış olan ve tüm yaratılmışların mükemmellik tasavvur ve tadat ettikleri fikir ve kanaatleriyle izhar ettikleri tazim ve övgüden yüce ve üstün bulunan demektir. Beşeri ve yaratılmış sair irade ve idrak sahipleri tarafından mutlak bilme açısından ulaşılması imkânsız bu kemâl durumunu, Peygamber Efendimiz (asv)'in;

"Mâ arafnâke hakka marifetike Ya Ma'rûf"  Ey bütün mahlukat tarafından bilinen Rabb'im, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık."

"Mâ abednâke hakka ibadetike Ya Ma'bûd” yalnızca kendisine ibadet edilen Allah'ım, Sana hakkıyla kulluk edemedik." İfadeleri güzelce göstermektedir.


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan tüm imtihan ve İnsani tekâmül sürecinde, safiyet ve arınmada, istikamet dairesinde kalabilmek için yanlışların giderilmesi ve niyet ve fiillerin düzene girmesi noktasında bu isimle fıtraten bağlıdır ve mahiyeti maneviyesi ve maddiyesi itibariyle tecellisine muhtaçtır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

 Allah bizatihi Kuddüs’tür. Bütün kusur ve noksanlıklardan uzaktır. Zayıflık, zaaf, fark ve ihtiyaç gibi tüm eksikliklerden münezzehtir. Ayrıca bu esma-i ilahiye’nin yaratılmış olan şeyler üzerinde, onları maddi ve manevi kirlerden temizleyici bir niteliği vardır.. Risale-i Nur Külliyatı /Lem'alar /Otuzuncu Lem'a /Birinci Nükte / İsm-i Kuddûs’ün bir nüktesine dairdir.. Dersi bu hakikati şümullü olarak izah etmektedir.


BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikli olarak,İsm-i Kuddûs bahsinde ; Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız….şeklinde ifade edildiği gibi bu tür durumlardan “Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve temiz olanları sever.” Bakara Sûresi, 2:222…müjdesine mazhar olmak için, istiğfarlar ile bu hatalara sebep olan şeylerin kaynağını kurutmak için Rabbimize sığınarak arınmayı temin edebiliriz. Maddi uzuv ve manevi latifelerimizi günahlardan ve dinin yasakladığı kötü davranışlardan uzak tutarak gönül evimizi temiz tutabiliriz. Ve temiz bir kalp pak bir gönül ancak takva yaşantısının bir eseridir ve “Allah’ın mü’min kulunun kalbine sığması” hadisinde ifade edilen ilahi yakınlık için en gerekli olan vaziyet alışıdır. Bu nedenle  seyyiattan ve vesilelerinden kurtulup  ve şuurlu ibadete ve sünnet-i seniyeyi tatbik ederek nurlanmakla bu ismin üzerimizdeki tecelli ve tezahüründen azami istifade edebiliriz.

Bu konuda aşağıdaki müjdeyi düşünmek ve o beşaretten ümitvar olmak ve gereğince davranmanın ehemmiyeti açıkça ortadadır.

"Ancak tevbe edip îmân eden ve sâlih bir amel ile amel eden müstesnâ. İşte onlar var ya, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir."(Furkan Suresi,70)



 “ Nefs-i emmâre (dâimâ kötülüğü emreden nefis) tahrib ve şer cihetinde nihâyetsiz cinâyet işleyebilir, fakat îcâd ve hayırda iktidârı (gücü) pek azdır ve cüz’îdir. Evet, bir hâneyi bir günde harâb eder, yüz günde yapamaz. Lâkin eğer enâniyeti (benliği ve gurûru) bıraksa, hayrı ve vücûdu tevfîk-ı İlâhiyeden (Allah’ın muvaffak kılmasından) istese, şer ve tahribden ve nefse i‘timaddan (güvenmekten) vazgeçse, istiğfâr ederek tam abd (kul) olsa, o vakit: ” yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât “  [Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir] sırrına mazhar olur. Ondaki nihâyetsiz kābiliyet-i şer (kötülük yapma kābiliyeti), nihâyetsiz kābiliyet-i hayra (iyilik yapma kābiliyetine) inkılâb eder (döner).” (Sözler, 23. Söz)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ES-SELÂM

ES -SELÂM

ANLAMI: Kendisi her türlü eksiklikten uzak, sağlam, noksansız olup, kullarını da her türlü kötülükten, zorluktan, tessürden, kusur ve âfetten kurtarıp selâmete çıkaran demektir.

"Allâhümme entesselâm ve minkesselâm." "Allah'ım! Sen'sin Selâm ve Sen'dendir selâmet.". (Hz.Muhammed A.S.M)


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsanın hatalara düşmekten sakınması.. Düştü ise devam etmemesi için ..duçar olduğu dert sıkıntılardan  kurtuluş çaresi bulması açısından bu isimle her yönü ile bağlıdır.

Evet, bu âlemde görüyoruz ki: Bu zîruhlar, şuuren ve aklen olmasa da hissen, fıtraten hissediyorlar ki, herbiri, hadsiz bir acz ve zaaf içinde, hadsiz düşmanları ve incitenleri var. Ve hadsiz bir fakr ve ihtiyaç içinde, hadsiz hâcâtı ve matlupları var. İktidarı ve sermayesi binden birine kâfi gelmediğinden, bütün kuvvetiyle bağırır ve ağlar, mânen, fıtraten yalvarır, kendine mahsus sesiyle, lisanıyla dualar, niyazlar, bir nevi namazlar, salâvatlar ile bir Alîm-i Kadîr dergâhına iltica ederken, birden görüyoruz ki, o bağıranların her işini, her ihtiyacını bilen ve her derdini ve zararını anlayıp yalvarmasını, fıtrî duasını işiten Alîm-i Mutlak bir Kadîr-i Hakîm, imdatlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalarını gülmeye, bağırmalarını teşekkürlere çevirir… Şualar

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Selâm esması mahiyetinde olan güven emniyet,esenlik verme ve selamete ulaştırma hakikatini tecelli ve teklif nezdindeki vaadlerinde,kader planındaki hasiyetiyle göstermekte olup,bu mahiyetin zıddı olan tüm manallardan münezzehtir.


BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Kul iki dünyasını da perişan edecek belaları celbeden günah ve isyanlardan kaçınmalıdır. Etrafına güven vermelidir. Kendisi ile mesaisi olan insanları müşküllerini çözmede minnetsiz yardımcı olmalıdır. Aleyhinde ittifak etmiş her zarar ettirici gaflette bırakıcı durumlardan uzak durmalıdır. Böylelikle insan Selâm isminin tecellisi ile daimi bir esenlik ve emniyet kazanabilir. Ulvi huylar edinebilir. Ve Elde ettiği bu keyfiyet ile diğer insanlarında selâmetli yolu bulmasına şefkatle çalışmalıdır.

….Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. ( Yirmi Birinci Lem'a)

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL- MÜ’MİN

EL- MÜ’MİN

ANLAMI : Mahkukatına emniyet ve güven veren, inanan kullarını korku ve endişelerden emin kılan, Kendisine inanan kullarına iman nurunu ihsan eden, vaadinde sadık olan, sözünden dönemeyen anlamlarına gelir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ :

Allah’tan gelen emirleri tasdik etmek için,mü’milerde  bu ismin tecellisi lazımdır.Kendini güven içinde hissetmek,endişelerden kurtulmak,emniyet ve eman içinde Allah’ı tasdik etmek Mü’min isminin tecelisi iledir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Müslümanlık vasfı ekseriyet itibariyle dinimizin hüküm ve fiiller ile olan ilişkiyi ifade eder. Mü’min vasfı ise dinimizin iman ve inanç ile meseleleri ile ilgilidir. Mümin dinin tüm muhteviyatı ile kendini ifade ettiği herşeye karşı tasdik edici durumdadır. Bu bağlamda dinin hükümlerine uymak, emirlerini yapmak, inanç ve iman gereğine bağlı yaşamak gibi esas ve usul itaat ve tatbik bu ismin hakikatinin iktizasıdır. Çünkü bu esma niteliği ile bu itaat ve itminanı, güven ve emniyetle temin etmekle mütecellidir. Dolayısıyla EL Mü’min CC ile bu tecelliye mahzar olan mümin kula arasında bir birine mukabil bir durum söz konusudur. Mü’min ihsan ettiği ile mümin kulun musaddık olarak cevab-ı amelinin muktezisini oluşturur.


BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Kulun bu isimle ilgili en ehemmiyetli hasiyeti, İmanını ettiği, istinat ve itminan bulduğu, istimdat ettiği tüm esasat-ı imaniyeye karşı muhafazakar davranmak imanını gaflet saikasıyla zarar etmekten, nurunu kaybettirmekten sakınmak hassasiyetini kazanmış olmaktır.

Mü’min vasıflarını anlatmak noktasında Kur’an- Kerimde bir çok ayet vardır.Yine bu konu ile ilgili olarak Mü’minun Suresinin ilk 10 ayeti Mü’minleri tarif noktasında işaret edilen bir noktadır.İlgili surenin ilk 10 ayet meali şöyledir:

Bismillâhirrahmânirrahîm

1.Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

2.Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

3.Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

4.Onlar ki, zekâtı  öderler.

5.Onlar ki, ırzlarını korurlar.

6.Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

7.Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

8.Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

9.Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

10.İşte bunlar varis olanların ta kendileridir……………


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÜHEYMİN

EL-MÜHEYMİN

ANLAMI : Yarattığı mahlûkatını görüp gözetip koruyan, korkulardan emin kılan, her şeye şahit olan, muhafaza eden, İbadetlerin sevabını eksiksiz veren anlamına gelmektedir.  “ O, ...Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir.” (Haşr,59/ 23)


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Müheymin ismi iman etmiş bir mü’min için mutluluk kaynağıdır.Kendisinin üzerinde bir koruyucu olduğuna bilmek,onun nazarı altında bulunduğunu hissetmenin verdiği hakiki güven ve emniyet büyük bir ihsandır.Bununla birlikte insanın yaptığı ibadetler, iyi şeyler gibi uhrevi sermayesinin Allah’ın gözetimi altında muhafaza edildiği hakikati ,ayrıca bir huzur verici sevindirici bir durumdur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:f

Bu isim, sadece Allah CC ’nün zatı için kullanılan isimlerdendir. El-Müheymin esması;

Eş-Şehîd, (hiçbir şey kendisine gizli kalmayan  her şeye şâhit olan, mekândan münezzeh aczden Müberra  her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan, ahirette bu şahitliğinin tezahürü ile herkesin amelini ..halini bildirecek ) olan,

Er-Rakîb  (Gözetleyip kontrol eden Bakıp gözeten ve kendisinden hiçbir şey gizlenemeyen )

ve el-Hafîz (koruyup gözeten, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı işleri bütün tafsilatıyla bilen; kullarının niyetlerini ve gönüllerinden geçenleri bilen, Kendisine gâip ve gizli olan hiç bir şey bulunmayan, hadisatı eksiksiz kaydedip hesaba çekmek üzere muhafaza eden, muti kullarını helâk ve şer yerlerinden muhafaza eden, kudretiyle, her şeyi dengede tutan)……isimleriyle eş anlamlı olup, kulların, devamlı olarak ilâhi gözetim altında bulunduklarını ifade eder. El-Müheymin ismi bu yönüyle Mü'min kullara, muhabbet, emniyet, sürur veren bir mahiyettedir

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsan; Müheymin isminin şahitliğe şehadet etmekle, kâinatta var edilen eserler ve icraatları görerek, gözeterek, hukuklarını muhafaza ederek, düşünerek tefekkür-ü imani mükemmelliğine ulaşır. Ve İnsan bu şuhud ile Allah’ın ulûhiyet ve rububiyet tecellilerine şahit olmalıdır.

Ameli açıdan ise, kul bu ismin tecellisi altında olduğunu bilmekle dikkatli ve kontrollü bir hâl alır. Kötü ve fena şeylerden uzak durarak, güzel şeyleri yapmak noktasında bir şevk ve gayret duygusuna ulaşır.

Özetle; Fiillerin Allah’ın emirlerine göre tanzim edilmesi, sırat-ı müstakim yolculuğunda ki istikametin  korunması, malayani şeylerin terk edilmesi ile hakikatlerle bilinçli bir şekilde meşgul olunması, İslam kardeşliği şefkati ile Ümmet-i Muhammed’in A.S.M ..hal ve hareketlerinin Allah’ın emrine, rızasına münasip şekilde olmasına hizmet etmektir diyebiliriz.

"...Senin Rabbin, her şeyin üzerinde gözetici-koruyucudur." (Sebe,21)

"...En hayırlı koruyucu Allah'tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." Yûsuf sûresi (12)


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-AZÎZ

EL-AZÎZ

ANLAMI : En üstün ve şânı en yüce olan. Dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olan, güçlü ve yenilmez olan, daima yegâne galip gelen, mağlup edilmesi mümkün olmayan demektir. Bu isim her türlü üstünlüğü, galibiyeti, güçlü olmayı ve en üstün şerefi ifade eder. Bu sıfat Zati hasiyeti ile Allah (c.c.) hakkında kullanılmaktadır. Aziz, yani azamet ve kibriyası ile  en yüce,  mutlak ‘izzet’ sahibi yalnızca Allah’tır.


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Aziz kavramı İzzet kökünden gelmektedir. Mü’minler de Allah’ın (c.c.) emrine itaat ettikleri için O’nun yanında seçkinlik ve şeref kazanırlar, Din-i Mübin-i  İslam’ı yaşadıkları için de izzet elde etme ihsanına mahzar olurlar. “İzzet (yalnızca) Allah’ındır, Resul’ünündür ve Mü’minlerindir.” (Münafikun, 63/8)

Bu bağlamda İzzet’in kelime anlamı ise, insanın nefsi hilelere ve hevai olan arzu ve isteklere, şeytani desiselere yenilmemesine neden olan şeydir. Bundan dolayı da bu sıfatı taşıyan bir insan onur ve hasiyet sahibi bir insandır. Bu nedenle de “izzetli insan” vasfıyla anılır. Bu meyanda insan tüm cihazatı ile düşmanlarına mağlup olmayacak bir mahiyet kesbetmek noktasında Aziz isminin galip bir şekilde tecellisine ihtiyaç duyar. Bunun dışında eğer insan, yaratılışına aykırı olan ve kıymetini sukut ettirecek kötü davranışlarda bulunursa fıtri olarak var olan ahsen-i takvim değerini düşürür. Hasiyet ve şerefini yitirerek zelil-değersiz olur.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR:

Azîz, izzet sahibine denir. Her şeye hâkim olmak ise izzet makamıdır. Allah’ın (c.c) izzeti sadece kendi zatına bakan bir izzet değil kendisine itaatkâr olan ve tevekkül ve emniyet ile iltica eden ibâdını zilletten koruyan bir izzettir. O kendisinin izzetine sığınanları aziz kılar.

O’nun iradesi her şeye galip gelir. Kudretine hiçbir şey karşı koyamaz…. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-yı zâtîsi var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudata ihtiyacı olmayan bir Ganiyy-i Ale’l-Itlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir…Lem’alar

Evet, bir Zât ki,

             ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele,

             ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine musahhar ola,

             ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya,

             ve hadsiz efrad, bir fert gibi nazarında hazır ola,

             ve bütün sesleri birden işite,

             ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile,

             ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle, hiçbir şey, hiçbir hal daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya,

             ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola,

             ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir.


BU ESMA-İ İLAHİYE'DEN; İYİ HUYLAR,ULVİ HİSLER,DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Hem sen Aziz'sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz…. Mektubat

Öncelikle insan,irade ettiği tercihlerine göre kendisini aziz edeninde zelil edeninde Allah olduğuna inanmalıdır. Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.(Necm/43)

Bununla birlikte insan,Allah’ın ihsan edeceği izzete ancak onun emirlerine itaat ile ulaşılacağını bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Heva  heveslerinden, nefsani ve şeytani hile ve tuzaklardan uzak durmalıdır. Muhtaç olduğu şeyler için ise ,yalnızca o’na itimat etmeli ve her şeyini ondan istemeli ve de tüm hacetini onun rahmet ve kereminden beklemelidir.

….Amma hikmet-i Kur’ân’ın halis tilmizi ise, bir abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Hem Cennet gibi âzam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.Hem hakiki tilmizi mütevazidir, selim, halimdir. Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zayıftır, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona iddihar ettiği uhrevî servetle müstağnîdir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh, rıza-i İlâhî için, fazilet için amel eder, çalışır….Sözler

El hasıl, zillet sebebi her şeyden tecerrüt etmekle, vesile-i izzet olan meşru dairede, şükürler, hamdler ile kalmak için  O’ndan yardım istemekle ve  gayret göstermekle izzetine sığınmaktır…. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm……………


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CEBBAR

EL-CEBBAR

ANLAMI : Koyduğu kanunlar, irade ve takdir ettiği plan ile dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, rahmet ve şefkati ile her zorluğun yanında bir kolaylık halkeden, her derde bir deva ihsan eden. Yarattıklarının ihtiyaçlarını gideren, hayat ve hayat için gerekli olan levazımatı sağlayan, eksiklikleri tamamlayan, işlerini düzelten, bütün kâinat içinde olanlara bir birine yardım elini uzattıran ve buna mutlak muktedir olan anlamına gelmektedir. “Allah bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece 'Ol!..' demektir, hemen oluverir...”(Yasin, 36/82)


BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

"İnsan öyle bir nüsha-i camiadır ki, Cenâb-ı Hak bütün esmasını insanın nefsi ile insana ihsas (hissettirmek) ediyor. “Sözler

Allah’ın CC isim ve sıfatlarını anlamak ve ilgili bağlantıyı idrak etmek için en yakın ayna insanın kendisidir. Cebbar ismi özelinde bu isimle nefsimiz arasındaki en direk bağlantı; Cebbar isminin tecellisi ile, maddi ve manevi yapımıza bağlı organ ve duygularımızın kendi başına hareket etmemesi ve bir kontrol ve iradeye bağlı olarak yerli yerinde işlemesidir. Kendilerine tevzi edilen program ne ise onun üzerine işleyişleridir. Görünen bazı arizi durumlar bile o duruma takdir edilmiş plan doğrultusunda çalışmaktadır. Yani genel düzen durumundan çıkmış bir şey, genel olmayan düzen için irade edilmiş program içerisinde ne varsa onu yaşamaktadır. Her iki kanunun koyucusu ve lazımlarını yaratıcı ve bu çarkı irade ettiği gibi çalıştıran Aziz ve Cebbar olan Allah’tır CC.

Kısaca maddi ve manevi hayatımızın tüm ihtiyaçları fıtrat olarak tanzim ve tayin edilmiştir. İsmi Cebbar ile kanunlara bağlanmış bu çerçeve irade-yi cüz ’iyenin tercihi önünde kendini izhar etmiştir.

İnsanlardan Cebbar ismi ile anılanlar ise genel itibariyle, zorlayıcı ve zorla yaptırıcı şekliyle tahakküm ve baskı sıfatlarının olumsuz tarifi için kullanılmıştır.

Ancak bu ismin tecellisine kulluğa bağlı mazhariyet noktasında en mükemmel olan kendisine uymaya herkesin iman ve itaat mucibince mecbur olduğu, hakikat ve makuliyet ile aklıselimi tebaiyete icbar eden, kabul edip takdir edenlere mutlak fazilet ve fayda temin eden ve bunun için hiçbir kuldan hiçbir karşılık beklemeyen ve buna da muhtaç olmayan, tüm ümmetince sevilen, görenlerce kendisine iştiyak hissedilen, görmeyenlerin kalbinde ebedi bir hasretle muhabbet ateşi tüten Peygamberimiz A.S.M‘dır. Bu husus bazı veli zatlarda veraset-i nübüvvet hasiyetiyle taalluk etmiştir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR :

Aziz ve Cebbar olan Allah CC Kullarının noksan yaptıkları ibadetlerini ıslah edip tamamlar ve lütfu ile  tam olarak kabul eder, "Müminin niyeti amelinden üstündür." (Hz. Muhammed A.S.M)

"Allah, benim için, ümmetimin hata ile unutarak veya baskı ve tehdit altında işlemiş olduğu günahları bağışlamıştır." (Hz. Muhammed A.S.M)

Kullar ile takdir edilmiş bir meselede Allah’ın iradesinin tahakkuku, kulun cüz’i iradesini kendine muhatap alır. Ve irade-yi külliyesi ile iradeyi cüz ’iyenin üzerine taalluk eder. Böylelikle meşieti ilahiye gerçekleşir. Bazende takdir konuşur irade susar ve imtihan çıkan sonuca göre devam eder. Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder…. insan, Hâlık-ı Külli Şey'in rububiyetine muhabbetle rızâ-dâde olmalıdır… Bediüzzaman …“Kaderin her şeyi güzeldir. ”Bediüzzaman…

Allah (c.c) FA'ALÜN LİMA-YÜRİD’dir.. "Kayyumiyet sırrıyla ve faaliyet-i daimîsiyle her an istediğini istediği gibi yapandır. İradesi hiçbir iradeye bağlı değildir. Hiç bir kimse onun iradesine karşı koyamaz koyduğu hükümler ve emirlerle tüm mahlûkatına hâkimdir. …………Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde eder. R’AD / 15

O kullarına da irade lütfetmiş ve her irade sahibine, istidadı ve  sorumluluğu nisbetinde, idare edeceği, prensipler ve kurallar koyacağı şeyler vermiştir. O dilediği şeyleri kullarına birçok vasıta ile bildirmiş ve insanın aklına kapı açıp iradesini elden almamıştır. Büyük plandan koyduğu meyiller ve oluşan istekler ile umumi çarkı çevirip hususi neticelerden mazharları müstefid eder.Onun iradesinin mutlak güzelliğini idrak ve iz’an edenler Derviş Yunus gibi;

Hoştur bana senden gelen

Ya hilat yahut kefen

Ya taze gül yahut diken

Kahrın da hoş lutfun da hoş.


Gelse celalinden cefa

Yahut cemalinden vefa

Ikisi de cana safa

Kahrın da hoş lutfun da hoş… demişlerdir… İman ve muhabbetin tezahürünü göstermişlerdir.
     

BU ESMA-İ İLAHİYE'DEN; İYİ HUYLAR,ULVİ HİSLER,DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Her istek ve noksanlığın giderilmesi için mutlak onun izni ve dilemesinin esas olduğunu bilmek,onun rızasını tahsil etmek, onun huzurunda başkalarına bakmamak el açmamak önemlidir…………. Çünkü..” her şey Onun irade ve meşîetiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse hiçbir şey olmaz… Şualar

Bununla birlikte insanlar mabeyninde doğru ve güzel sözlerinin dinleneceği saygınlık kazanmak bu ismin hakikatinden ahlaklanmak için önemlidir. Yukarıda söz edildiği gibi bu saygınlık için en güzel rehber olan Peygamber Efendimizi A.S.M örnek almak ve sünnetine uymak ve tatbik etmek gereklidir. Kazanılan bu saygınlıkla insanların noksanlıkları gidermeye ve onları insani hakikatlerine yükseltmeye çalışmak ism-i cebbarın, kulun his, irade, hamiyet gibi kuvvelerindeki tecellilerindendir.

Ayrıca insanlardan bir şey istemeyerek, almayarak şahsiyetini ve uhrevi meslekteki hasiyetini korumak lazımdır. Üstadın hediye kabul etmemesindeki mühim sırlardan birisi budur. Nas’dan İstiğna düsturu hizmet-i diniye için çok ciddi bir esastır. Konuyla ilgili Risale-i Nurda birçok konu vardır.

Son olarak insanlar üzerinde zorlayıcı, baskı kurucu tüm olumsuz durumlardan uzak durulmalıdır. Her halde, Allah’ın CC cebbar sıfatına karşı ihtiyacını ve aczini itiraf ile mükemmel bir teslimiyete sahip olmaktır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÜTEKEBBİR

 EL-MÜTEKEBBİR

ANLAMI: Büyüklüğünü her şeyde ve her hadisede gösteren ve o büyüklüğündeki mükemmelliği de her şeyden yüce olan.Kibriya ve azameti kendisine ait olan, her kötülükten münezzeh, kullarına zulmetmeyendir. Varlık dünyasında bulunan her şey, O’na nispeten; küçük, ehemmiyetsiz, kıymetsiz, itibarsız, kudretsiz’dir. O akılların idrak edemeyeceği bir yüceliği bulunandır. Ve bu büyüklüğünü, kudretini ;eserleri, icraatları ,hakimiyeti ve tasarrufu ile gösteren demektir………..“O ...Aziz’dir, Cebbâr’dır, Mütekebbir’dir.”( Haşr, 59/23) …Gözler O’nu idrâk edemez; fakat O, gözleri idrâk eder..( En’am 103)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Bu ismin tecellisi ile nur-u imanı inkişaf etmiş bir kulun, seyyidine bağlı bir kölenin, efendisinin şerefi ile iftihar etmesi kabilinden bir kutlu bağlılığı vardır. “Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” Sözler…Ve bu bağlılık münasebeti ile o’nun mülkünde olanlarla bir münasebet kesbeder…Ve kendisine verilen,akıl,göz,kulak vs cihazatı Allah’ın rıza ve emri doğrultusunda kullandığında kâinata bir nazır-ı müfettiş olur.( 6’ncı söz’ün okunması tavsiye edilir)…… Ve o ihsanı ile çok mahlukat üstüne bir tefevvuk (üstünlük) verdi .. Dördüncü Şua, Üçüncü Mertebe-İ Nûriye-İ Hasbiye okuması tavsiye edilir)…..İşte insanın Allah’a kulluk bilinci ile itaati sonucunda, diğer mahlukata nisbeten  kendine verilen üstünlük EL MÜTEKKEBİR esmasının kulluk nezdindeki tezahüdür.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

El-Mütekebbir, büyüklük anlamındaki "kibriya" kelimesinden gelmektedir. Kibriya, Cenab-ı Hakk için zati bir sıfattır.Var edilmiş olanlardaki büyüklükler O’nun büyütmesiyle ve yüceltmesiyledir. Dolayısıyla bu isim Allah’ın azamet ve kibriyasını ilan etmek açısından önemlidir.

O’nun büyüklüğü karşısında herkesin ve her şeyin, aciz, fakir, zelil, hakir, olduğunu bilinmelidir. Bu ismin hakikati tüm isimlerin hakikati gibi ebede âleminde görülecektir…

“O gün onlar (kabirlerinden) fırlayıp çıkarlar. Allah’a karşı hiçbir şeyleri gizli değildir. (Buyrulur ki:) ‘Bu gün mülk kimindir?’ (Şöyle cevap verilir:) “Tek ve Kahhâr olan Allah’ındır.” ( Mü’min, 40/16)

Bu isim beşeri ölçüler çerçevesinde Allah’ın büyüklenmesini göstermesi gibi olmayıp Allah’ın kendi büyüklüğünü göstermesidir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

“İzzet gömleğim, kibriya"da ridamdır (elbisemdir). Bunları benden çekip almak isteyenlere azabım haktır.” Hadis-i Kudsi

"Ey insan! Kur'ân'ın desâtirindendir ki, Cenâb-ı Hakkın mâsivâsından hiçbir şeyi, ona taabbüd (ibadet )edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir şeyden tekebbür (kibir, büyüklenmek) edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler." Bediüzzaman

“Büyük görünme, küçülürsün” Lemaat

“İnsanda büyüklüğün mikyası, küçüklüktür; yani, tevâzudur. Küçüklüğün mizânı büyüklüktür; yani, tekebbürdür… “ Münazarat

Acz, Fakr, Şefkat, Tefekkür yolu olan risale-i nur, derslerindeki esasları ile bu ismin, gerek insani gerek mahlûkat nezdindeki tecellisine mazhariyetle en geniş dairesini göstermektedir.

Özetle insan, gaflet ve isyan hallerinden ve bu hallerde bulunanlardan ve ortamlarından tecerrüt ederek, Cenab-ı Hakk’ın mübarek mahlûkatına şefkatli, masnuatı nazik ve azamet ve kibriyasına karşı mahviyet içerisinde olmalıdır.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-HÂLİK

EL-HÂLİK

ANLAMI: Her şeyi yoktan, modelsiz, hiçten, yoktan veya fıtratına uygun olan maddi unsurlardan yaratan, yarattığı her şeyin bütün her şeyini bilen ve bunu bir ölçü ile takdir eden ve mahlûkuna verdiği hayat süresince yaşayacağı şeyleri belirleyendir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Hâlİk ismi ile en temel bağımız ,O Hâlik-ı Zülcelâl’in yarattığı bir mahlûk olmaktır………… Hayvanat içinde beni dahi menşeim olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mu’cizane yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış, kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalp, ağzıma öyle bir dil koymuş ki o dimağ ve kalp ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün rahmanî hediyeleri, atiyyeleri tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve esma-i hüsnanın nihayetsiz cilvelerinin definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların, renklerin adedince tarifeleri o âletlere yardımcı vermiş….(Dördüncü Şua Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye’nin okunması tavsiye edilir)….bununla birlikte El-Hâlik ismi insanın fiillerine taalluk eden kısmında ,doğru planlama yapma, isabetli kararlar verme gibi özelliklerle tezahür eder. Kısaca dünyevi ve uhrevi her şeyi yerli yerinde, en uygun şekilde yapma istidadının inkişafı EL HÂLİK isminin kulun kabiliyet ve istidat aynasında tecelli etmesidir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Hâlık-ı Zülcelal yaratmayı irade ettiği her mahlûkatın nasıl olacağını tâyin ve takdir eder. En uygun şekilde tüm detayları ile planlar. Bütün yaratılmışlardaki tenasüp ve mizan mükemmel yaratıcının ilmine, iradesine, kudretine şehadet eder. “O Allah ki, Hâlık’tır, Bâri’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr, 59/24)

…Nasıl ki, gayet mahir bir tasvirci ve heykeltraş bir zât, gayet güzel bir çiçekle ve insan cins-i lâtifinden gayet güzel bir hasnânın suret ve heykelini yapmak istese, evvelâ o iki şeyin umumî şekillerini bazı hatlarla tayin eder. Şu tayini bir tanzim iledir, bir takdir ile yapıyor, hendeseye istinaden hudut tayin ediyor. Şu tanzim ve takdir, bir hikmet ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdit fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle dönüyor………Bu konu ile ilgili olarak hilkatteki estetiği bir nebze zevk etmek isteyen kardeşlerimiz bu kısmı alıntı yaptığımız Risale-i Nur Külliyatı | Sözler | Otuz İkinci Söz | Üçüncü Mevkıf’ı mutlaka okumalıdır….

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlık'ına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünki fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Lemalar …

….O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemali ile mukabele etsen, çok güzel bir mahluk olursun…Şualar……gibi bir çok hakikat Rabbimizin mükemmel yaratıcılığı ve bu hilkatteki sanatı, var etmenin hakiki amacı ve bu amacı en güzel şekilde gösteren eserleri ile anlaşılan şudur ki; Rabbimiz kendisini tanıtmak bildirmek ve hadsiz nimetleri ile sevdirmek istiyor…( Onbirinci söz bu hakikati çok güzel bir şekilde ders verir)..İnsan bu yaratış ve yaratılış gayesini idrak eder,tefekküri bir imanla rabbini tanıyıp, şuurlu olarak uygun bir şekilde kulluk ile mukabelede bulunursa, bu ismin tecellisinden en büyük maksad olan Allah’ın CC sevgisini kazanır. Bu ise en büyük nimettir.

Yine hayatını imanlı bir hayat olarak yaşasa ve bunda muvaffak olsa, kendisi için en doğru sonuca ulaşmış olur. Yani, gerek İmani, gerek İslami, gerekse içtimai yaşamında; hikmetli, yerli yerinde ve temel inanç prensipleri ile dinin esaslarına uygun davranabilse varlık gayesi ile mecz olarak ebedi saadeti temin eder.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL- BÂRİ’

EL- BÂRİ’

ANLAMI: Varlık sahasına çıkardığı her şeyin ihtiyacı olan azalarını cihazatını uygun şekilde hiçbir modele, örnek alamaya ihtiyacı olmadan, kusursuzca alâmet-i farikalı emsalsiz şekilde düzene koyan.  Yaratmayı takdir ettiği şeyleri bir birinden farklı ve keyfiyetli özelliklerde misalsiz ve mutlak tenasüple meydana getirendir….

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ: 

El Bâri’ tasarrufu ile bu ismin muhteviyatında olan keyfiyete mazhar olmak başlı başına, hiç kimseye benzemeyen özelliklerimiz ile var edilmek. Böyle bir zatın eser-i sanatı olmak adına büyük bir mazhariyet ve iftihar vesilesi bir şereftir…. Bir anlamda da benzersiz icad eden anlamına gelen manası ile insandaki taalluku, icad kabiliyetinin tezahürü ile görünmektedir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC, Bâri`dir. Bârî yaratıcı demektir. Hâlı-ik ismi ile aynı çizgide görünen bu isim, hilkatte mahlukatın yaratılışı dâhilinde cihaz ve teçhizatın tanzim tezyini ile ilgili olarak algılanmaktadır. Yani Allah CC Hâlik ismiyle yaratır, Bâri ismiyle düzenler..  Özgün niteliği ile kendini gösterdiğinde yarattığında yaratacağı nitelik ve özellikleri örnek almaya muhtaç olmayandır. Vücuda çıkarmayı  irade şeyleri ilim ve kudretinin tezahürü ile yoktan en sanatlı ve hikmetli şekilde meydana getirir. Ve  yarattığının emsali ile veya sair eşya ile münasebetini bilen, dolayısıyla kainatla irtibatını  uygun mizan ve ölçülerle döngü içine yerleştirendir.

 “Her bir zihayat, çok isim ve sıfatların tecellisine mazhardır. Mesela bir zihayat vücuda geldiğinde Bâri isminin cilvesine mazhardır.” (Mesnevi-i Nuriye )

 “O iki mahlûkun (insan ve çiçek) âzâlarına ayrı ayrı hüsün ve ziynet vermekle; o sahifede Sâni ve Bâri isimleri gibi çok isimler yazılıyor.” (Sözler)

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu ismin özgün yapısı ile önemli bir hassası, kişinin kendini Allah’a vermesi, üzerindeki nimetleri görmesi,aczini,fakrını bilmek ile sahibine sığınması onu harici şeylerin etkisinden kurtardığı gibi, mahlukat üzerinde tesir hasiyetini kazandırır…………… Eğer insan zaafını anlayıp, kàlen, halen, tavren duâ etse ve aczini bilip istimdâd eylese, o teshîrin şükrünü edâ ile beraber, matlûbuna öyle muvaffak olur ve maksadları ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zâtîsiyle onun aşr-ı mîşârına muvaffak olamaz….Bediüzzaman



Diğer bir ölçekte ise; insan cüz-i ilmi ve kudretiyle bir şeyler icad edebilir. İyi ve faydalı şeyler meydana getirebilir. Bu meyanda insanların bir şey meydana getirmesi ve onu faydalı bir konumda yapılandırmak için detaylandırması ve işler konuma getirip amacı doğrultusunda çalıştırması Bâri’ isminin kulun cüz-i iradesi üzerindeki tecellisindendir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL- MUSAVVİR

EL- MUSAVVİR

ANLAMI: Yokluktan vücuda çıkarttığı her mahlûku, sonsuz hikmeti ile muhtelif sıfatlar ve şekillerde yaratan ve onu en uygun ve en güzel şekilde biçimlendiren. Her varlığa ayrı bir şekil ve özellik vererek onu diğer mahlûklardan hatta kendi cinsi içinde ayıran ve hakîmane terbiye ile rububiyetine mazhar eden manasına gelmektedir…..

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

En temel bağlamda, EL MUSAVVİR olan Rabbimizin tasvir ettiği, kimseye benzemez sıfat, suret ve özellikler ile yekdiğerlerimizden temyiz ile tefrik ettiği, hassas mizanlar, ölçülerle tertip ettiği bir mahlûku olmak şerefidir. Bununla beraber EL MUSAVVİR ismine mazhariyetin manevi boyutundaki tecellisi ise; akla gelen fikirlerin ve kalbe doğan manaların anlaşılması, alakadar olunan muhteviyatın mahiyetlerinin tasavvuru niteliklerinin kavranması şekliyle insanda tezahür eder.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah CC Musavvir ismi ile yarattığı mahlûkata uygun suretleri ve sıfatlar vermiş ve onu tüm mahlûkatı içinde bu özelliği ile farklı kılmış ve ebna-yı cinsinden tefrik ederek kendi şahsına münhasır bir kimlikle teçhiz etmiştir. Bu tecellinin verilen sıfatlar ve sima-i manevi olarak tefekkür edilmesi kolay bir şey olmadığından, zahirdeki bürhanlardan elde edilen marifet ile görmek, görünmek ve bilinmek isteyen bu Kudret ve Sanat sahibinin marziyatına mukabele etmek, onu enfüsi ve afaki eserleri ve delilleri ile aramak, bulmaya çalışmak bu ismin hakikati ile bir münasebet içine girmek anlamına gelir.

Bu ismin hakikati yaratılan mahlûkat üzerinde cilvesi görünen EL-MUSAVVİR isminin tecellilerini tefekkür edebilmektir.

…İşte, Sâni-i Zülcelâl, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki, ekserisi, hususan zîhayat kısmı, çok esmâ-i İlâhiyeyi okutturur.…..Sözler

“O Allah ki, Hâlık’tır, Bâri’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.” (Haşr, 59/24)

"Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır." (Tegâbün sûresi (64), 3)

"O Allah ki seni yarattı, seni düzgün yapılı kılıp ölçülü bir biçim verdi. Seni dilediği her hangi bir şekilde parçalardan oluşturdu." İnfitâr sûresi (82), 7, 8

"Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka ilâh olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur." Âl-i İmrân sûresi (3), 6

"Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter." Kıyâmet sûresi (75), 4

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Görünen eşya, hissedilen maneviyat ve çeşitli ruh halleri gibi, maddi ve manevi şeyleri Allah’ı CC tanımak adına tefekkür edip mahiyet ve hakikatlerine nüfuz ederek.. O’nun Zati rıza ve hoşnutluğuna ulaşmaya çalışmak, EL-MUSAVVİR isminin hem tecelli hem de marziyatından hissemizin olduğuna bir delildir. Ve bu isimle bağımız noktasında ifade edilen, anlayış, kavrayış ve tasavvur istidadımız tezahür eder.

Yine bununla birlikte Allah’a iman, marifet, muhabbet ve itaat ile Sünnet-i Seniyeye ittiba etmenin alametleri olarak, özel bir hususiyet ile Müminleri diğer insanlardan ayıran, suret sıfat gibi hasiyetler kendini manen gösterir. Ve bu istikametli ve de şefkatli ruh hallerinin, himmet ve gayret olarak diğer din kardeşlerinin İslam ahlâkı ile ahlâklanması ve manen ayrıcalıklı bir konuma gelmeleri noktasında kendisini hizmet olarak göstermesi ulvi bir gayedir.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ĞAFFÂR

 EL-ĞAFFÂR

ANLAMI: Kulun işlediği günahları örten, örttüğü günahlar ile azarlamayı tekdiri âhirete terk edici ve günahları yargılayan manasına gelmektedir… Günahları - yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât /Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” Furkan 70… -Sırrı ile sevaplara çeviren esma GAFUR esmasıdır, sorumluluk kalmayacak kadar silen esma AFÜVV esmasıdır. Kendisine yönelip tevbe edenlerin yönelişini kabul eden TEVVAB esmasıdır. Yani bu Esmaların her biri tüm yöneliş aşamalarındaki durumları karşılayan ve mukabele den mahiyete sahiptir. İstiğfar etmek, tekrar günah işlemek, bir günahtan pişman olmak ama işlemeye devam etmek, tevbe edip bir daha hiçbir şekilde günaha dönmemek gibi konu muhteliftir. İleride konu geldikçe işlenecektir inşallah.

“Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” (Nuh, 71/10)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

En temel şekliyle kul kendisini ebediyen mutsuz edecek, aklını tazip edecek, kalbini taciz edecek, ruhunu sıkacak her çeşit seyyiattan sakınmak ve yüz kızartıcı neticesinden korunmak için bu ismin tecellisine muhtaç ve bağlıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Rabbimiz ; bir çok sebepler ile günahlara giren kullarının kusurlarını ve ĞAFFÂR  ismi ile örter..ve bu örttüğü günahlarının pişmalıklarla,özürler ile bir daha işlememek iradesi ile terkini ister.Bunun için insana affedici bir çok esmasını yardımcı verir ve onu şefkati ile destekler. Bu meyanda bir çok müjdeli Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır…

Yani ĞAFFÂR esması yeniden başlamak için ayak bağı olacak dağınıklığı setreder….O’nun yardımı ile de muvaffak olunmasını destekler… Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm …

 ĞAFFÂR isminin hakikatinden bir diğer şube ise; mahlukatın icadı ile beraber onları, fenaya, yokluğu, hiçliğe, ademe, karanlıklara düşmekten koruyan ve zarar verecek şeylerden uzaklaştıran olmasıdır. Yani olumsuz durumlarla mahlûkatı arasına perde çeken, örtülmesi gereken şey neyse onun üzerini örten diyebiliriz…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan kendi kusurlarından Ğaffar olan Rabbine sığınmalıdır. İşlediği hatalardan vazgeçmeye çalışmalıdır. Terk etmesi gereken tüm kötü durumları terk etmelidir. Ve tüm bu yönelişte onun yardımını dilemelidir. Çünkü bilmelidir ki kökünü kazıyamadığı, sürdürdüğü her günahın örtüsü ahirette kaldırılacaktır. Bu nedenle ahlakını güzelleştirecek ve günahları ve kusurları ile arasını açacak vaziyetlerde bulunmalıdır. Giriş bölümünde bahsettiğimiz gibi, günahlarından hiçbir iz bırakamayacak şekilde affa mazhar olmanın samimi dönüşünü yapmalıdır. ( Günahlarını severek işleyen kâfirler, münafıklar mevzumuzdan hariçtir.)

İkinci olarak; başkalarının kusurlarını gizlemek, örtmek, şahit olduğu ayıplarını setretmek, ifşa etmemek ve de kimsenin hatalarını araştırmamak hiçbir şekilde meşgul olmamaktır.

Üçüncü olarak ise biraz daha özel bir durumdan söz edebiliriz. Şöyle ki; Kişinin, imanı ve ameli muvaffakiyeti ile elde ettiği manevi makam ve halleri ihlas noktası ile gizlemesidir. Meziyetlerini kardeşleri mabeyninde setretmesi uhuvvetin inkişafı ve başka kabiliyetlerin tezahürü için ehemmiyetlidir. Yine bununla birlikte tahdis-i nimet olarak izharı önemlidir… gibi muhtelif mesail bulunmaktadır. İhlas Risalesi, Uhuvvet Risalesi ve Risale-i Nur’un Lahikaları ve derslerinde bu konu ile ilgili müşahhas örnekler vardır…. Okunmasını tavsiye ediyoruz inşallah…




.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KAHHÂR

EL-KAHHÂR

ANLAMI: Kahrolmaya istihkak kesp edenleri, düşmanlarını zelil ve kahreden, yenilmeyen, güç sahibi, her şeye istediğini yapacak sûrette yegâne gâlip ve tüm mevcudatı kudret elinde emrine ram edip, hâkim olan manasına gelmektedir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan iç ve dış âlemde düşmanlarına galip olmak için bu ismin desteğine muhtaçtır. Çünkü nefsi olsun, şeytani olsun, afaki olsun düşmanlarının hilesini sezmekte kolay muvaffak olamaz. Bu isim, kalbinin göz bebeğine Rabbinin aks-i nurunu yerleştiren insanda tecelli ettiğinde, kendisini desiselerle kötü yollara sevk eden iç ve dıştan gelen hileleri hisseder. Nefsinin ilzam ve tezkiye eder, onu hevaya değil hüdaya sevk edecek iradi ve fiili bir güce sahip olur. Himmet ve hamiyeti gayrete gelir. Ehli dalalet ve fesat komitelerine karşı hakikat cephesine manen kuvvet verir. İman, salih ameller ve güzel ahlak ile de kendisini perişan etmek için çalışan şeytanı kahreder. Böylelikle de mücadelenin bir lazımı olan Allah’ın kahrına hedef olanları kahretmekle cihad vazifesini yerine getirmiş olur.

“Herkes; kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve sünnet-i nebeviyyeyi ihya ile muvazzaftır.”Bediüzzaman

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Kahhar isminin hakiki tecellisi ile görüneceği yer cehennemdir. Ve burada tüm azameti ile kâfir, münafık, müşrikleri perişan edecektir. Hukukuna tecavüz edilmiş tüm mahlûkatın haklarını alarak, bu durumun faillerini layık oldukları kahra duçar edecektir.

“Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarılacaklardır.” (İbrahim14/, 48)

Bu ismin farklı bir yöndeki tecellisi ise; Ulûhiyet iddiasında olan firavun ve firavuncukları zelil ederek, teslim ettiği akıbet ile onların sefil ve zalim varlıklar olduğunu göstermesidir.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insan nefis ve şeytanla mücadelesinde Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve Sünnet-i Seniye dairesinde hareket ederek elde ettiği kalbi ve ruhi terakki ile azılı bu iki düşmana galip gelmesidir.

İkinci olarak Kahhâr-ı Zül Celâlinden korkarak günahlara giden yolu kapatmasıdır.

Üçüncü olarak; Zayıfları desteklemek, hakikatin ortaya çıkması ve yaşanmasında cehd ve gayret sahibi olmaktır.

Böylelikle insan; dâhili ve harici düşmanlarına karşı kahredici manevi bir kuvvet ve üstünlük elde eder. Ve iç ve dış düşmanlarının ablukasına karşı bu ismin kendi imanlı mahiyetindeki tecellisinden istifade etmeye ihtiyacı vardır. Bunun için ise imani ve İslâmi hassasiyete sahip olmalıdır.

.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VEHHÂB

EL-VEHHÂB

ANLAMI: İkramı bağışı çok olan,hibe eden, sonsuz nimetler sahibi, insan,hayvan,mümin kafir ayrımı yapmadan, bütün mahlûkuna nimetlerini seren, ihsânda bulunan, hadsiz nimetlerine karşı, onun adıyla tasarruf edilmesini, nimetler sahibinin düşünülmesini ve  sadece şükür edilmesini isteyendir. Ki; bu mukabele-i imaniye ve vazifeyi fıtriyeyi insaniye de ancak onun merhametinin ve muhabbetinin tezahürü noktasında kulun kendi içindir. Çünkü bu muamelenin karşılığı ebedi saadettir. Allah her türlü övgüye layık olup asla muhtaç değildir.

“Yoksa, Azîz, Vehhab olan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd, 38/9)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Kulun bu isimle em temel bağlantısı bu ismin tecellisine hiçbir bedel ödemeden mazhar olmasıdır. Kendisine ihsan edilen tüm nimetler, onu bilen, ihtiyaçlarını gören ve tedarik etmeye takat yettiremeyeceği nimetleri kendisine karşılık veren birisinin olmasıdır. Bununla birlikte yaşadığı dünyayı da çok çeşitli ve mutlak faydalı nimetleri ile doldurup yaşanır kılan ve hayatı her şey ile bir birine bağlayıp o mükemmel döngüyü temin etmesidir. İnsanın bu isme sonsuz derece ihtiyacı vardır ve bu isimle bu nisbette bağlıdır.

"İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir. Hattâ hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider. Orada da hâcet vardır. Belki her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan, ihtiyaçta vardır. Elde bulunmayan ise hadsiz." Bediüzzaman

Ayrıca insanın gidermesi gereken ihtiyaçlarının suhuletle ve aracısız giderilmesi bu ismin tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

EL-VEHHÂB ismi sadece Allah’a C.C mahsustur! Çünkü onun vermesi zatındandır bağışı çok olandır. Bütün kâinat tüm muhteviyatı ve işleyişi ile buna şahittir.

“Şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyat-ı beşeriye ve kemâlât-ı medeniyet; celb ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil, belki ona onun zaafı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş.” (Sözler)

“(Hem onlar derler ki:) “Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz Vehhâb (çok ihsân edici olan) Sensin Sen!” Âl-i İmrân sûresi / 8

“Eğer, gayet mebzuliyetle elimize geçen şu san’atlı meyveler Vâhid-i Ehad’in malı olmazsa, bütün dünyayı verseydik bir tek narı yiyemezdik.” Bediüzzaman

Evet, O; hiçbir ihtiyacı olmayan, bir sebebe bağlı bulunmayan, hiç bir şey kendisini hiç bir şeye zorlayamayan ve var etmek için hiçbir koşula gereksinim duymayan ve var ettiği her şeyi Uluhiyet ve Rububiyetinin iktizasıyla kendinden başka hiçbir şeye muhtaç etmeyen VEHHÂB’tır. Ve tüm mahlukat hakkında hüküm ve söz sahibi O’dur.

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle Mün’imi hatıra getirmek. İnamını tahdis-i nimet olarak ikrar etmek. Kendine, ebnayı cinsine ve tüm mahlukata verilen nimetleri tefekkür etmek. Onun ihsanının şahidi olmak ve zikir fikir şükür ile mukabelede bulunmak hasiyetine sahip olmaktır. Sonsuz minnet duygusunu kazanmaktır.

İkinci olarak; Ebnayı cinsine ve mahlûkata mukabelesiz ikram etmek ve cömertlikle, ihtiyaç sahiplerinin nefislerini nefsine tercih etmektir.



Bu tezahürlerin göründüğü insanlar Vehhâb ismine ahlâk kazanımı olarak mazhar olan insanlardır. Ve bu İnsanlar; Allah’ın ihsanını muhtaç olanlara ulaştırmakta istihdam olmakta ve çalıştırılmaktadırlar. Ve bu vesileliğe layık olan ihlas ve nimet sahiplerdir.


.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / ER-REZZÂK

ER-REZZÂK ( Çok geniş bir konu olduğundan elden geldiği kadar muhtasar tutulmaya çalışılmıştır)

ANLAMI: Rızık veren. Maddi ve manevî her türlü rızkı ve bu rızıklara muhtaçları yaratan. Yarattığı hayat sahiplerinin rızkını dilediği şekilde veren anlamına gelmektedir.

“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’a aittir.” Hûd 6

 “Hiç şüphesiz, Allah Rezzak’tır; O, kuvvet sahibi, Metîn’dir.”(Zâriyât, 51/58)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Allah CC Bediüzzaman’ın ifadesiyle Rızkı hayatın merkezine koymuştur. Zahiri rızık münasebetiyle aşağıda hulasa alıntı yaptığımız mesele bu rızkın mahiyeti ifade eden bir kısımdır…

“Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” Zâriyat Sûresi, 51:58. 2 sırrıyla,  “Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın.” Hûd Sûresi, .. sarahatiyle, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacak. Çünkü şu âyet taahhüt ediyor. Evet, rızık ikidir: Biri; hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. Bu âyetin hükmü ile, o rızık taahhüd-ü Rabbânî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı herhalde bulabilir. Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeye mecbur olmaz. İkincisi; rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimâlâtla hâcâtı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belâsıyla tiryaki olup, terk edemiyor. İşte bu rızık taahhüd-ü Rabbânî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır…………. On Dokuzuncu Lem'a

Bununla birlikte Veysel Karani hazretlerinin münacatından iktibas ile ifade edildiği şekil bu bağlantıyı en güzel ifade eden hususlardandır.

“Hem Rezzâk Sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin.

İnsan maddi rızka muhtaç olduğu gibi manevi rızka da muhtaçtır. Aklın, kalbin, ruhun, vicdanın kendi mahiyetlerine uygun rızıkları vardır. İman, marifetullah, muhabbetullah, şefkat, muhabbet, dua, istinad ve istimdat gibi her şey manevi rızıktandır. İnsanda ne kadar latife var ise her biri kendine mahsus ihtiyaç içindedir. Bu ihtiyaçları ise mazhar oldukları esmanın nurlu tecellisi ile giderilir. İnsaniyeti sukut etmiş insanların bu rızk-ı maneviden hisseleri cehennemin zakkum ağacı kabilindendir. Hırs, hased, kin, inad, tahkir, tahrip, zulüm gibi her pes ahlakın itminansız elemli bir zırzkı menhusu bulunur. Ve o iştiha sahipleri manen bu rızıktan beslenerek ebedi bir hastalığa yakalanırlar.

Hulasa insan ve diğer canlılar var olmak ve maddi manevi hayatını sürdürebilmek için bu ismin tecellisine muhtaçtır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Yani, umum zemin yüzünde ve içinde ve havasında ve denizinde bütün zîhayatın ve bilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zayıfların ve bilhassa yavruların, hem maddî ve midevî, hem mânevî bütün rızıklarını, şefkatkârâne, kuru ve basit bir topraktan ve câmid ve kemik gibi kuru odun parçalarından yapılan ve bilhassa en lâtifi kan ve fışkı ortasından gelen ve bir dirhem kemik gibi birtek çekirdekten yapılan binlerle okka taamların, vakti vaktine, mukannen bir surette, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, gözümüz önünde, bir dest-i gaybî tarafından verilmesi hakikatidir. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır." Zâriyat Sûresi, 51:58. âyeti, iâşeyi ve infakı Cenâb-ı Hakka tahsis edip hasrettiği gibi, Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a âit olmasın. Allah oların rahimlerdeki yerini de bilir, yaşayıp öleceği yeri de. Bunların hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır." Hûd Sûresi, 11:6. âyeti dahi, bütün insanların ve hayvanların rızıklarını taahhüd ve tekeffül-ü Rabbânî altına aldığı, hem, Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir."Ankebut Sûresi, 29:60. âyeti de, rızkı tedarik edemeyen, âciz ve iktidarsız olan zayıf biçarelerin rızıklarını umulmadık yerden, belki gaybdan, belki hiçten, meselâ, denizin dibindeki böceklere hiçten ve bütün yavrulara umulmadık yerlerden ve bütün hayvanlara her baharda âdetâ sırf gaybdan infaklarını bilfiil tekeffül ederek bilmüşahede vermekle, esbabperest insanlara dahi, esbab perdesi altında yine o veriyor diye ispat ve ilân ettiği gibi, pek çok âyât-ı Kur’âniye ve hadsiz şevâhid-i kevniye, bil’ittifak herbir zîhayatın birtek Rezzâk-ı Zülcelâlin rahîmiyeti ile beslendiklerini gösteriyorlar…Şualar ..Risale-i Nurda Rezzakiyet hakikati ile ilgili bir çok ders bulunmaktadır.Bu hakikat ve tazanmun ettiği bir çok münasebet eserlerde bulunmaktadır. Tavsiye edilir

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle insanın zahiri ve batıni olarak her ne rızka muhtaç ise onu verenin Allah olduğunu bilmelidir. Rezzak-ı hakikiden gafil olmamalı, sebeplere takılmamalıdır. Maddi ve manevi her rızkı için Rezzak’ına iltica etmelidir.

….Hem veren Bismillâh demeli, hem alan Bismillâh demeli. Eğer o Bismillâh demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan, sen Bismillâh de, onun başı üstünde rahmet-i İlâhiyenin elini gör, şükürle öp, ondan al. Yani, nimetten in’âma bak, in’amdan Mün’im-i Hakikîyi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et; çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi….Onyedinci Lem’adan

Bir diğer mana olarak ise şunları ifade edebiliriz:

Allah’ın Rezzak ismine itimat ve takdir ettiğine rıza ile kanaat etmelidir. Ve kendisine ihsan edilen maddi manevi rızkından infak etmelidir….mal sahibi olmak ve o mal ile nasıl muhtaçların ihtiyaçları giderilebiliyorsa, ilim dahi bu nevidendir…

"En faziletli en üstün sadaka, müslüman kişinin ilim öğrenmesi, sonra da Müslüman kardeşine öğretmesidir." (Kütüb-i Sitte)

"Sadaka nasıl mal ile olur. İlim ile dâhi olur. Kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor." (25. Söz)

Namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcarlar./ Enfal 3



Böylelikle insan verdikçe azalmayan artan maddi ve manevi nimetlere sahip olur. Allah rızasına giden her yolda en önemli esas ihlas olduğu gibi bu konuda da en büyük rükün İhlasdır.



.

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-FETTÂH

EL-FETTÂH 

ANLAMI: Rahmet, hayır, rızık kapılarını açan, mazlumlara yardım edip mü'min kullarını zafere ulaştıran, her zorluğa çare bulan, engelleri kaldıran, kullarına hidayeti ile iman, marifet ve muhabbet gibi manevi kapıları açıp, yüreklerden tasaları, kederleri gideren demektir.

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Fettâh isminin zahiri tecellisi ile üzerimizdeki tasarrufuna, gözümüzün açılması, kulağımızın açılması gibi tüm organlarımızın mahiyetlerine koyulan özelliklere ait programla işleyişi, muhtaç oldukları rızıkların birçok kapıdan geçip hayatın yardıma gönderilmesi şeklinde görünür.

Bununla birlikte manevi ihtiyaçların kapılarının açılması anlamındadır. Kalp ruh, akıl insanda hangi cihazat varsa ona uygun nimetlerin insana ulaştırılması, hidayet, intibah, ikazat, ihtarat, idrak, izan, şuur, muhakeme, mütalaa, müzakere gibi manevi perdelerin kaldırılması noktasındaki tezahürdür.

Bir diğer husus ise, insan; yaşayışı süresince keşfetmeye ihtiyacı olduğu şeyleri, açması gerektiği muhtelif kapıların anahtarını elde etmek ve sahip olduğu şeylerde tasarrufta bulunmak için bu ismin tecellisine muhtaçtır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim ile ilgili olarak aşağıda bir kısmını alıntıladığımız  Şualar Kitabı/Yedinci Şua/ Beşinci Hakikatta, muhteşem bir izah vardır. Konuyu inşallah oradaki derse havale ediyoruz..

"Fettâhiyet" hakikatıdır."

"Yani Fettâh isminin tecellîsiyle, basit bir maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılmasıdır."

"Evet, nasıl ki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcudatı, çiçekler misilli, Fettâh ismiyle her birisine münasip bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtâze kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mucizatlı olarak, zemin bahçesinde dört yüz bin enva-ı zîhayata dahi, her birisine gayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve müzeyyene ve mümtâze vermiş………………

……………………

Bir başka açıdan İnsan, kalp ve ruhun derece-i hayatına ait manevi mertebelerdeki terakkisi bu ismin tecellisi iledir…

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Bu ismin buradaki anlamdaki tecellisine en ziyade Allah’ın seçkin kulları mazhar olurlar. Yani fetihler yapmak, devirler açıp kapamak, içtihad sahibi olmak, çığır açmak gibi kitlesel hareketlerin yanında, manevi fetihler yapmak, insanlar için hayır kapılarını açmak, cehenneme giden kapıları yolları kapayıp, rızaya ve cennete açılan kapıları açmak gibi kendilerine fetih verilenlerdir.

Ancak özel mana da bu isim insanın kendi mahfi âlemini feth etmesi için çok önemlidir. Ve ameli anlamda kişinin kendi ibadetlerinde getireceği istikrar ve ciddi süreklilik, gaflet örtüsünün kaldırılması ve hayırlı kapıların açılması anlamında tezahürü vardır.

Bir diğer önemli. Belki kişisel bazda en önemli açı ise ;

“Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır. Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan ‘ene’ namında bir miftahı insanın eline vermiştir.” (Mesnevî-i Nuriye) ………..bu hakikatin tahakkukudur. Bu dersin ehemmiyetli muhteviyatı Otuzuncu Söz’dedir. Tavsiye edilir.

Efkârımızda bugün 19’ncusunu işlediğimiz esma notları bir nebze olsun kendimizdeki kapının açılmasına bir nebze katkı sağlamak ve cüz-i de olsa zikrederek bu kapının taliplisi olduğumuzu izhar etmektir.

Ve minallahi't-tevfik

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-ALÎM

 EL-ALÎM  ( Konu muhteviyatı çok geniş olduğundan hulasa ve atıflarla sınırlı tutulmuştur)

ANLAMI: Mevcutları, ma’dumları, azları, çokları, mümkün ve muhalleri, daimi olanları değişkenleri, içte dışta olanları, düşünceleri, geçenleri gelecekleri, her şeyi zaman ve mekân kaydı olmaksızın hakkıyla ezelî ilmiyle bilen ve ihata altına alandır. “Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(Mülk Sûresi, 67/14)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

Allah’ın CC sonsuz ilminin, irade ve kudretinin eseriyiz. Şuur sahibi mahlûklar olarak hayatımızın maddi ve manevi alanlarında öğrenmeye, bilmeye ve ifade etmeye lazım her durumda bu ismin tecellisi ile hareket ederiz.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu isim ile ilgili aşağıda küçük bir alıntı ile paylaştığımız hakikate dair geniş izahata ait risale-i nurda birçok konu vardır. Ve bu konu ilgili muhteviyatı İnşallah onun derslerine havale ediyoruz.

…herbiri birer mu’cize-i san’at olan mevcudata bakıyoruz ki, hayretnümâ bir derecede suhuletle, kolaylıkla, külfetsiz, dağdağasız, kısa bir zamanda, fakat mu’ciznümâ bir surette icad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardır ki, hadsiz suhuletle yapılır. Ve hâkezâ, mezkûr emâreler gibi binler alâmet-i sadıka var ki, şu kâinatta tasarruf eden Zâtın muhît bir ilmi vardır. Ve herşeyi bütün şuûnâtıyla bilir, sonra yapar.

Madem şu Kâinat Sahibinin böyle bir ilmi vardır. Elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstehak olduklarını bilir; hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. Ey insan! Aklını başına al, dikkat et: Nasıl bir Zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl! …………………… Bediüzzaman

"Şu kâinatın sahip ve mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor." Mektubat/Bediüzzaman

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

"Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır." 23’ncü Söz

İşte, Cenâb-ı Hakkın, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sıfât ve esmâsı muhit, hudutsuz, şeriksiz olduğu için, onlara hükmedilmez ve ne oldukları bilinmez ve hissolunmaz. Öyle ise, hakikî nihayet ve hadleri olmadığından, farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzım geliyor. Onu da enaniyet yapar. Kendinde bir rububiyet-i mevhume, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir had çizer, onunla muhit sıfatlara bir hadd-i mevhum vaz eder. “Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur” diye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücüklerle onların mahiyetini yavaş yavaş anlar.

Meselâ, daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlıkının rububiyetini anlar. Ve zâhir mâlikiyetiyle, Hâlıkının hakikî mâlikiyetini fehmeder ve “Bu haneye mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın mâlikidir” der. Ve cüz’î ilmiyle Onun ilmini fehmeder. Ve kisbî san’atçığıyla O Sâni-i Zülcelâlin ibdâ-i san’atını anlar. Meselâ, “Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de, şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş” der. Ve hâkezâ, bütün sıfât ve şuûnât-ı İlâhiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, enede münderiçtir….Sözler 30’ncu söz

Tezahür manasında hususi olarak şunlarıda ifade edebiliriz..

İlmin faydalılığı esastır. Faydasız ilim kişinin başına beladır. Ve ilim insanın çabası ve hakikate yönelişi ile Allah’ın o say ve gayreti kabul etmesi elde edilen bir şeydir. İlmin talibi olmak gereklidir. «Rabbim! benim ilmimi artır» de. Taha/114

Faydalı ilim sahipleri gerçek Alîm ismine mazhar olanlardır. Bu dairede geniş bir dairedir. Ancak bu dairenin önemli bir yerini Ârif olanlar tutar. Arif anlaması, kavraması, sezgisi güçlü, anlayışlı kimseye denir. Bu bağlamda Ârif; Allah’ı bilen ve her şeyi Allah’tan bilendir. Ve bu mahiyeti ile ilminden istifade edilendir. Allah’ı’ razı olduğu şekilde bilmek ve şuur sahibi olmak ile ilgili mühim derslerden biri Sözler 11’nci sözdür. Bu dersteki hasiyeti anlamak ve idraki için çalışmak yüksek kulluk değerleri kazanılmasına sebep olur inşallah.. De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Ancak temiz akıl sahibi olanlar anlar… Zümer /9

Bununla birlikte, kulun kendisinin ilmi ilahide olduğunu bilmesi, hata ve kusurlarına tevbe edip, günahtan çekinmesi. Daim huzurunda olduğunu idrak etmesi, hayatına sabır ve şükrü kazandırması bu ismin tecellisinden istifade ettiğini gösterir.


.