“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
57 -* VESİLE-İ SAADET * *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’a yakınlık, rızasına ermek, o kutlu mutluluğa erişmek kendisi vesilesi
ile olan Hz. Muhammed A.S.M
… Gel, bu zamandan tecerrüt edip, fikren Asr-ı saadete ve hayalen
Ceziretü’l-Araba gidiyoruz. Ta ki, Resul-i Ekremi (aleyhissalâtü vesselâm)
vazife başında ve ubûdiyet içinde görüp ziyaret ederiz.
Bak: O zât nasıl ki risaletiyle, hidayetiyle saadet-i ebediyenin
sebeb-i husulü ve vesile-i vusulüdür. Onun gibi, ubûdiyetiyle ve duasıyla o
saadetin sebeb-i vücudu ve Cennetin vesile-i icadıdır…Sözler
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
….* sebeb-i hilkat-i eflâk ve
vesile-i saadet-i dâreyn ve Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn olan Zât-ı Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâm.*….Mektubat
…Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı,
elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek
tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen
hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.
Madem yapan bilir, elbette bilen
konuşur.
Madem konuşacak; elbette zîşuur ve
zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.
Madem zîfikirle konuşacak; elbette
zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.
Madem insan nev’iyle konuşacak;
elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.
Madem
en mükemmel ve istidadı en
yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla
konuşacaktır.
Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli
ahlâkta ve
nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi
altına
girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene
ışıklanmış ve
beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla
tecdid-i
biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş
olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul
yapacak ve
yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır…Mektubat
…Saadet-i ebediyenin defînesini
görüp, anahtarını alıp getirmiş, cin ve inse hediye etmiştir. Evet, Mi’rac
vâsıtasıyla ve kendi gözüyle Cenneti görmüş ve Rahmân-ı Zülcelâlin rahmetinin
bâkî cilvelerini müşâhede etmiş ve saadet-i ebediyeyi katiyen, hakkalyakîn
anlamış, saadet-i ebediyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir
ki; bîçare cin ve ins, kararsız bir dünyada ve zelzele-i zevâl ve firâk
içindeki mevcudâtı, seyl-i zaman ve harekât-ı zerrât ile adem ve firâk-ı ebedî
denizine döküldüğü olan vaziyet-i mevhume-i canhıraşânede oldukları hengâmda
şöyle bir müjde ne kadar kıymettar olduğu ve idâm-ı ebedî ile kendilerini
mahkûm zanneden fânî cin ve insin kulağında öyle bir müjde ne kadar saadetâver
olduğu tarif edilmez. Bir adama idâm edileceği anda, onun affıyla, kurb-u
şâhânede bir saray verilse, ne kadar sürûra sebeptir. Bütün cin ve ins adedince
böyle sürurları topla, sonra bu müjdeye kıymet ver…. Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
..Ümmeti ise her namazda “Ey Peygamber, Allah’ın selâmı üzerine olsun.” demeleri,
o selâm-ı İlâhîdeki emir ve fermana bir imtisaldir. Hem ona karşı biat
etmektir. Ve hergün biatını, yani memuriyetini kabul ve getirdiği fermanlara
itaatlerini tecdit ve tazelemektir. Hem, risaletini bir tebriktir. Hem, umum
âlem-i İslâm hergün bu kelime ile onun getirdiği saadet-i ebediye müjdesine
karşı bir teşekkürdür.
Evet, her insan, kendi vücudunun
mahvolmasıyla müteellim olduğu gibi, hanesinin harap olmasıyla da elem çekiyor.
Ve vatanının bozulmasıyla gayet müteessir oluyor. Ahbabının firak ve vefatıyla
derinden derine kalbi acıyor. Dünya kadar büyük, has ve hususî dünyasının zeval
ve firak ve âhirde tamamen mahvolmasını düşünmesi, mânevî bir cehennem gibi
ruhunu ve vicdanını yandırıyor.
İşte, aklı başında herbir adam
ruhsuz, kalbsiz, akılsız olmamak şartıyla bilecek ki, Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâmın Mirac gecesinde gözüyle gördüğü saadet-i ebediyenin
müjdesini ve ehl-i imanın Cennetteki hayat-ı bakiyesinin beşaretini ve insanın
alâkadar olduğu sevdiklerinin mahvolmadıklarını ve onların zevallerinden sonra
yine görüşmelerinin muhakkak olacağının gayet sürurlu, mânevî hediyesine karşı
umum âlem-i İslâm hergün çok defa “Ey Peygamber, Allah’ın selâmı üzerine olsun.”
dediği gibi, onun da getirdiği hediye-i mâneviyesiyle, hem kâinat sahifeleri ve
tabakaları mektubat-ı Samedaniye olmasına, hem mahlûkatın hakikî kıymetleri ve
kemalâtları onun risaletiyle tezahür etmesine mukabil, bütün mahlûkat mânen “Ey
Peygamber, Allah’ın selâmı üzerine olsun.” bu mezkûr hakikatin lisanıyla
derler.
Ve ümmet mabeyninde şeâir-i
İslâmiyeden olan birbirine “ Es selamu aleyküm “demeleri sünnet olması, bu
büyük hakikatin şuaı olmasındandır. ….Bâkî olan sadece Odur. Said Nursî
…İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve
Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık
bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi
netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan
Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede
çalışan hademeleriz…Lem’alar