“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
64 -*SEMA-YI RİSALETİN KAMER-İ
MÜNİRİ* *(A.S.M)*
Anlamı: Nübüvveti İnsan eseri olmayan, vahiyle gelmiş bulunan,
peygamberlik silsilesinin en parlak delili olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
…Semâ-yı Risaletin Kamer-i münîri
olan Hâtem-i Divan-ı Nübüvvet, nasıl ki, mahbubiyet derecesine çıkan
ubûdiyetindeki velâyetin keramet-i uzmâsı ve mu’cize-i kübrâsı olan Miracla,
yani bir cism-i arzı semâvâtta gezdirmekle semâvâtın sekenesine ve âlem-i ulvî
ehline rüçhaniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velâyetini ispat etti…Mektubat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
.. En parlak burhanı muhammed’dir (a.s.m.). Ve Nübüvvet-i Ahmediyyenin en
metin burhanı, nübüvvet-i mutlakadır…
Kâinatta bir hakikat varsa, nübüvvet
vardır. Hilkatte nizam varsa, nübüvvet zaruridir.( Haşiye: Karıncayı emirsiz,
arıyı ya’subsuz bırakmayan Kudret-i Fâtıra, beşeri nebîsiz bırakmaz.)
Zîrâ insanın vehm-âlud nazarına
istikamet; ve tecavüzkâr kuvâ-yı selâsesine itidal; ve istidâdât-ı mâneviyesine
inkişaf verecek İlâhî bir mürşid olabilir. O ise Nebîdir.
Dünyada bundan doğru ne haber
olabilir ki; yüzbinler enbiya yüzbinler mu’cizat ile nübüvveti iddia etmişler.
Mu’cizat ile isbat etmişler.
Nokta-i nübüvvette müttefik, selef
halefe mübeşşir, halef selefe musaddık, asl-ı dinde müttehiddirler.
Öyle ise, cemi-i enbiyanın cemi-i
mu’cizatı Hazret-i muhammed’in (a.s.m.) bir mu’cizesi hükmündedir. Çünkü
medar-ı nübüvvet ve enbiyaya “nebî” dedirttiren esaslar, Hazret-i Ahmed’de
(Aleyhisselâm) daha ekmel bulunur.
Dünyada nebî varsa, o da nebîdir….Şuâât
…Risalet-i Muhammediye kâinatın en
büyük hakikati ve Zât-ı Ahmediye bütün mahlûkatın en eşrefi ve hakikat-i Muhammediye
tabir edilen küllî şahsiyet-i mâneviyesi ve makam-ı kudsîsi, iki cihanın en
parlak bir güneşi………. Şualar
…İşte, risaleti binler delâil-i
kat’iye ile sabit olan muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, vahdâniyet-i
İlâhiyenin ve saadet-i ebediyenin en parlak bir delili ve en kat’î bir
burhanıdır…Mektubat
…Ve bilhassa, kâinat semâsında daim
parlayan ve hiçbir vakit gurub etmeyen, âlem-i hakikatin şemsü’ş-şumusu olan
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ihbaratı ve risalet güneşi olan Zât-ı Ahmediyenin
(a.s.m.) şehâdâtı ve müşahedâtı, hiç kabil midir ki, bir şüphe kabul etsin?..Sözler
…Kelime-i şehadetin iki kelâmı
birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri
birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyadır, bütün
enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından
hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları,
Sadi-i Şirazî gibi derler:
*Ey Sâdî! Mustafa’nın (a.s.m.)
izinde gitmeden, kurtuluş yolunda zafer kazanmak muhaldir*.Hem * Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yolundan başka bütün yollar kapalıdır*demişler…
Yirmi Altıncı Mektup/ Dördüncü
Mebhas
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Sual: “Ha, ha, nedir ağzında gizli
okuyorsun?” Cevap: “Bir tılsım.”
“Bırak şu anlaşılmaz işi. Hazır
keyfimizi bozmayalım.”
S: “Ha, şu ellerindeki nedir?” C:
“Bir ilâç.”
“At şunu. Sağlamsın. Neyin var?
Alkış zamanıdır.”
S: “Ha, şu beş nişanlı kâğıt nedir?”
C: “Bir bilet. Bir tayınat senedi.”
“Yırt bunları. Şu güzel bahar
mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım?” der. Herbir desise ile onu iknaa
çalışır. Hattâ o biçare, ona biraz meyleder. Evet, insan aldanır. Ben de öyle
bir dessasa aldandım.
Birden, sağ cihetinden ra’d gibi bir
ses gelir. Der: “Sakın aldanma. Ve o dessasa de ki: Eğer arkamdaki arslanı
öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def edip,
peşimdeki yolculuğu men edecek bir çare sende varsa, bulursan, haydi yap,
göster, görelim. Sonra de, ‘Gel, keyfedelim.’ Yoksa sus, hey sersem! Ta Hızır
gibi bu zât-ı semâvî dediğini desin.”….
Allahım, kalbimizi iman ve Kur’ân
nuruyla nurlandır. Allahım, kendimizi daima Sana muhtaç olduğumuzu hissetmekle
bizi zengin eyle; Senin rahmetine ihtiyaç duymamakla bizi fakir düşürme. Biz
kendi güç ve kuvvetimizden vazgeçip Senin güç ve ve kuvvetine sığındık. Sen de
bizi, Sana tevekkül edenlerden eyle. Bizi nefsimize terk etme. Bizi hıfzınla
koru. Bize, erkek ve kadın bütün mü’minlere rahmet et. Kulun, peygamberin, yüce
katından seçtiğin, dostun, mülkünün güzelliği, sanatının sultanı, inâyetinin
pınarı, hidâyetinin güneşi, hüccetinin lisanı, rahmetinin timsali,
yaratıklarının nuru, mevcudatının şerefi, pek çok olan mahlukatının içinde birliğinin
kandili, kâinatının tılsımının keşfedicisi, rubûbiyet saltanatının ilâncısı,
râzı olduğun şeylerin tebliğcisi, isimlerinin definelerinin tanıtıcısı,
kullarının öğreticisi, kâinatının delillerinin tercümanı, rububiyetine ait
güzelliklerin aynası, Senin görünüp gösterilmene vesile olan habibin ve
âlemlere rahmet olarak gönderdiğin resulün olan Efendimiz Muhammed’e, bütün âl
ve ashâbına, kardeşleri olan nebî ve resullere, mukarreb meleklerine ve sâlih
kullarına salât ve selâm eyle. Âmin………….Yedinci Söz