“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
110 - *MUHAMMED-ÜL HÂŞİMÎ* *(A.S.M)*
Anlamı: Hâşimî kabilesinden olan Hz.
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
Not: Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
Vesselâm, Muhammed-ül
Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebû’l-Kâsım gibi isimler ile Efendimizin A.S.M yâd edilmesinde onun İnsani
yönünü nazara vermek maksadını düşünebiliriz. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,Nebi Sallallahü Aleyhi ve Sellem gibi
ifadelerde ise beşeriyetinden ziyade risaletine dair makamının kasd edildiğini
değerlendirmeliyiz. Konumuz olan Esma Ve Sıfat-I Nebi ( A.S.M ) muhteviyatında
bu hususları tefekkür etmek,marifetimize derinlik kazandıracaktır..Biiznillah….
…Şânım hakkı için, size kendinizden
öyle (izzetli) bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size
düşkündür, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir… Tevbe Suresi 128.
…Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, nev-i beşere muktedâ ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki,
o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve
Hakîm-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine
tevfik-i hareket etsinler.
Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mucizelere
istinad etseydi, o vakit imam-ı mutlak ve rehber-i ekber olamazdı.
İşte bu sır içindir ki, yalnız
dâvâsını tasdik ettirmek için, ara sıra, indelhâce, münkirlerin inkârını kırmak
için mucizeler gösterirdi.
Sair vakitlerde nasıl ki herkesten
ziyade evâmir-i İlâhiyeye itaat etmiştir; öyle de, hikmet-i Rabbâniye ile ve
meşiet-i Sübhâniye ile tesis edilen âdetullah kavâninine herkesten ziyade
mürâat ve itaat ederdi.
Düşmana karşı zırh giyerdi,“Sipere
giriniz” emrederdi.Yara alırdı, zahmet çekerdi.Tâ, tamamıyla hikmet-i
İlâhiye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübrâya mürâat ve itaati
göstersin…. Lem’alar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
… Muhammed-i Haşimî Aleyhissalâtü
Vesselâma bak. O Zât, ümmîliğiyle beraber, bir kuvvete mâlik değildi. Ne onun
ve ne de ecdadının bir hâkimiyetleri sebkat etmemişti; bir hâkimiyete, bir
saltanata meyilleri yoktu. Böyle bir vaziyette iken, mühim bir makamda,
tehlikeli bir mevkide, kemal-i vüsuk ve itmi’nan ile büyük bir işe teşebbüs
etti, bütün efkâr-ı âmmeye galebe çaldı, bütün ruhlara kendisini sevdirdi,
bütün tabiatların üstüne çıktı, kalblerden bütün vahşet âdetlerini, çirkin
ahlâkları kaldırarak pek yüksek âdât ve güzel ahlâkı tesis etti, vahşetin
çöllerinde sönmüş olan kalblerdeki kasaveti ince hissiyatla tebdil ettirdi ve
cevher-i insaniyeti izhar etti. Onları, o vahşet köşelerinden çıkararak, evc-i
medeniyete yükseltti ve onları, o zamana, o âleme muallim yaptı. Ve onlara öyle
bir devlet teşkil etti ki, sâhirlerin sihirlerini yutan asâ-yı Mûsâ gibi, başka
zalim devletleri yuttu ve nev-i beşeri istilâ eden zulüm, fesat, ihtilâl,
şekavet rabıtalarını yaktı, yıktı ve az bir zamanda, devlet-i İslâmiyeyi
şarktan garba kadar tevsi ettirdi. Acaba o zâtın şu macerası, onun mesleği hak
ve hakikat olduğuna delâlet etmez mi? İşaratü'l-İ'caz
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur. Peygamberlerin hâtemi olan Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına salât
ve selâm olsun.
“Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibâdete
lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, O Kayyûmdur.” maksudumuzdur, matlubumuzdur……………..
Mesnevi Nuriye
Allah’ım, Mekkî, Medenî, Hâşimî ve
Kureyşî olan Habîbinin hürmetine bizim arzumuzu ve Üstadımız Said Nursî’nin
maksûdunu tahakkuk ettir. Âmin! ………. / Barla
Lâhikası