“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
80 -*HÂTEM-ÜL ENBİYA* *(A.S.M)*
Anlamı: Peygamberlerin en sonuncusu olan
Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç
birinin babası değildir. Ancak o Allah’ın Resûlü ve Hatemu’l-Enbiyadır. Allah
her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzab, 33/40)
“ Şüphesiz benimle diğer
peygamberlerin durumu şu misale benzer: Adamın biri bir saray yapmış, onu
güzelleştirip mükemmel bir şekilde tamamlamış, fakat bir tuğla yeri boş
kalmıştır. Herkes gelip bu saraya giriyor ve ona hayran kalıyor ve: ‘Şu boş
kalan tuğla yeri olmasa, bu köşke diyecek yok!’ diyorlar. İşte ben o köşkü tamamlayan
tuğlayım. ” Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
“Ben altı şeyle diğer
peygamberlerden üstün kılındım: Az sözle çok şey ifade etme kabiliyeti bana
verildi. Düşmanın kalbine korku salınarak zafere ulaşmam sağlandı. Savaştan
alınan ganimetler bana helal kılındı. Bütün yeryüzü benim için temiz bir mekân
ve bir mescit kılındı. Ben bütün insanlara peygamber gönderildim. Peygamberler
zinciri benimle son buldu.” Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
Rabbimizi bize tarif eden üç büyük,
küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç
Lem’a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı
kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Birisi
de Kur’ân-ı Azîmüşşandır. Şimdi, şu ikinci burhan-ı nâtıkı olan Hâtemü’l-Enbiyâ
Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz.
Evet, o burhanın şahs-ı mânevîsine
bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir
mihrap, Medine bir minber; o burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü
Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis,
bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin
serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya tarâvettar semereleri
bir şecere-i nuraniyedir ki, herbir dâvâsını, mu’cizatlarına istinat eden bütün
enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.
Zira, o Lâ ilâhe illâllah der, dâvâ
eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî
zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile, mânen Sadakte ve bilhakkı
natakte derler.
Hangi vehmin haddi var ki, böyle
hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın?..Sözler
….İşte, şu Risale de, baştan buraya
kadar gösteriyor ki, şu kâinatın her nev’i, her âlemi, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır, alâkadardır. Herbir nev-i kâinatta onun
mu’cizâtı görünüyor. Demek, o zât-ı Ahmediye (a.s.m.), Cenâb-ı Hakkın fakat
“kâinatın Hâlıkı” itibarıyla ve “bütün mahlûkatın Rabbi” ünvanıyla memurudur ve
resulüdür. Evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir memurunu herbir
daire bilir ve tanır; hangi daireye girse onunla münasebettar olur. Çünkü
umumun padişahı namına bir memuriyeti var. Eğer meselâ yalnız adliye müfettişi
olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur; başka daireler onu pek
tanımaz. Ve askeriye müfettişi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de,
anlaşılıyor ki, bütün devâir-i saltanat-ı İlâhiyede, melekten tut, tâ sineğe ve
örümceğe kadar herbir taife onu tanır ve bilir veya bildirilir. Demek,
Hâtemü’l-Enbiyâ ve Resulü Rabbi’l-Âlemîndir. Ve umum enbiyanın fevkinde,
risaletinin şümulü var….Mektubat
…………..
1. Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâm, resuldür.
2. Ekmelü’r-Rusüldür.
3. Hâtemü’l-Enbiyadır.
4. Risaleti, âmmedir.
5. Şeriati, sâir şeriatlerin
mehâsinini cem ile onların nâsihidir…. İşaratü'l-İ'caz
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Allahım! Esmâ-i Hüsnânın
tecelliyâtına câmi’ bir ayna oluşu sırrıyla, esmâ ve sıfâtının güzelliğine olan
kudsî muhabbetinin envârı onda temessül eden, masnuâtının en ekmeli ve en
bedîi, kemâlât-ı san’atının enmuzeci ve mehâsin-i nukuşunun fihristesi olması
hasebiyle, masnuâtındaki san’atına olan kudsî muhabbetinin şuaları onda
temerküz eden, mehâsin-i san’atının en âli dellâlı, nukuşunun güzelliklerini
ilân edenler arasında sesçe en yüksek oluşu ve kemâlât-ı san’atının en güzel
medîhelerini dile getirişi sebebiyle, san’atının istihsânına muhabbet ve
rağbetinin en lâtif cilveleri onda tezahür eden, Senin ihsânın olan mehâsin-i
ahlâkın kâffesini ve eser-i fazlın olan letâif-i evsâfın hepsini câmi’ olması
sırrıyla, mahlûkatının güzel ahlâkına ve masnuâtının lâtif evsâfına olan
muhabbet ve istihsânının aksâmı onda tecemmu eden, Furkan’ında muhsinlerden,
sâbirlerden, mü’minlerden, müttakîlerden, tevvâbînden, evvâbînden ve Kendini
onlara sevdirdiğin ve muhabbetinle onları şereflendirdiğin bilcümle esnâf-ı
ibâdın için doğru bir mihenk ve fâik bir mikyas teşkil eden, ve öyle bir mihenk
ve mikyas ki, Senin habiplerinin imamı ve Senin mahbuplarının seyyidi ve Senin
dostlarının reisi olan zâta, bütün ashâbına ve ihvânına, salât ve selâm et.
Âmin, rahmetinle ey Erhamürrâhimîn… Yirmi Yedinci Söz