“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
102 - *BÜTÜN TABAKAT-I KÂİNATA NÂZIR*
*(A.S.M)*
Anlamı: Var edilen şeylerin hepsine,
halk edilmiş âlemlerde bulunan şeylerin envaına muttali.. yaratılan tüm mevcudata halikı namına bakan, işlerini bilen,
vazifelerini idrak eden, hakikatlerine vâkıf..Memur-u has olan Hz. Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm.
…Din-i İslâm ve kemâl-i iman için
Allah’a hamd olsun. Daire-i İslâmın merkezi ve envâr-ı imanın menbaı olan
Muhammed ile onun bütün âl ve ashabına, gece gündüz, ay ve güneş devam ettikçe
salât ve selâm olsun.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu gördüğün büyük
âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın
kâtibinin kaleminin mürekkebidir.
Eğer o âlem-i kebir bir şecere
tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur.
Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz
edilirse, o nur onun ruhu olur.
Eğer büyük bir insan tasavvur
edilirse, o nur onun aklı olur.
Eğer pek güzel şaşaalı bir cennet
bahçesi tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî onun andelîbi olur.
Eğer pek büyük bir saray farz
edilirse, nur-u Muhammedî o Sultan-ı Ezelin makarr-ı saltanat ve haşmeti ve
tecelliyat-ı cemâliyesiyle âsâr-ı san’atını hâvi olan o yüksek saraya nâzır ve
münâdi ve teşrifatçı olur. Bütün insanları dâvet ediyor. O sarayda bulunan
bütün antika san’atları, harikaları ve mu’cizeleri târif ediyor. Halkı o saray
Sâhibine, Sâniine iman etmek üzere câzibedar, hayretefzâ dâvet ediyor….Mesnevi-i
Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
…Hem hiç mümkün müdür ki, zeminin
yüzünü mütemadiyen zîhayatlarla doldurup boşaltan ve kendini tanıttırmak ve
ibadet ve tesbihat ettirmek için bu dünyamızı zîşuurlarla şenlendiren bir
Sultan-ı Zülcelâl, semâvâtı ve yıldızları boş ve hâli bıraksın; onlara münasip
ahâliyi yaratıp, o semâvî saraylarda iskân etmesin ve saltanat-ı rububiyetini
en büyük memleketinde hademesiz, haşmetsiz, memursuz, elçisiz, yâversiz,
Nâzırsız, seyircisiz, âbidsiz, raiyetsiz bıraksın? Hâşâ, melekler sayısınca
hâşâ!..Şualar
…Şimdi, madem şu insanlar içinde, şu
kâinat Sâniinin makàsıdını en mükemmel bir surette bildiren ve şu kâinat
tılsımını keşfeden ve hilkatin muammâsını açan ve rububiyetin mehâsin-i
saltanatına en mükemmel tarzda dellâllık eden Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmdır. Elbette, bütün efrad-ı insaniye içinde öyle bir mânevî seyr ü
sülûkü olacaktır ki, cismanî âlemde seyr ü seyahat suretinde bir Miracı
olacaktır. Yetmiş bin perde tabir olunan
berzah-ı esmâ ve tecellî-i sıfât ve ef’âl ve tabakat-ı mevcudatın arkasına
kadar kat’-ı merâtip edecektir. İşte Mirac budur….Sözler
…Sen dikkat et ki, bu zâtın
söylediği sözü, değil yalnız şu ceziredeki mahlûklar dinliyorlar; belki
harikulâde suretinde bütün memlekete işittiriyor. Çünkü, uzaktan uzağa herkes,
buradaki nutkunu işitmeye çalışıyor. Değil yalnız insanlar dinliyor; belki
hayvanlar da, hattâ bak, dağlar da onun getirdiği emirlerini dinliyorlar ki,
yerlerinden kımıldanıyorlar. Şu ağaçlar, işaret ettiği yere gidiyorlar. Nerede
istese su çıkarıyor. Hattâ parmağını da bir âb-ı kevser memesi gibi yapar;
ondan âb-ı hayat içiriyor. Bak, şu sarayın kubbe-i âlisinde mühim lâmba,.. (Mühim
lâmba, kamerdir ki, onun işaretiyle iki parça olmuş. Yani, Mevlânâ Câmî‘nin
dediği gibi, “Hiç yazı yazmayan o ümmî zat, parmak kalemiyle sahife-i semâvîde
bir elif yazmış; bir kırkı iki elli yapmış.” Yani, şaktan evvel, kırk olan
mim’e benzer; şaktan sonra iki hilâl oldu, elliden ibaret olan iki nun’a benzedi)..onun
işaretiyle, bir iken ikileşiyor. Demek, bu memleket bütün mevcudatıyla onun
memuriyetini tanıyor. onu “gaybî bir zât-ı mu’ciznümânın en has ve doğru bir
tercümanıdır,” bir dellâl-ı saltanatı ve tılsımının keşşafı ve evâmirinin
tebliğine emin bir elçisi olduğunu biliyor gibi, onu dinleyip itaat ediyorlar.
İşte, bu zâtın her söylediği sözü,
etrafındaki bütün aklı başında olanlar, “Evet, evet, doğrudur” derler, tasdik
ederler. Belki şu memlekette dağlar, ağaçlar, bütün memleketleri ışıklandıran
büyük nur lâmbası, ..(Büyük bir nur lâmbası, güneştir ki, arzın şarktan geri
dönmesiyle yeniden güneşin görünmesi, kucağında Peygamberin (a.s.m.) yatmasıyla
ikindi namazını kılmayan İmam-ı Ali (r.a.) o mu’cizeye binaen ikindi namazını
edâen kılmış.)…o zâtın işaret ve emirlerine baş eğmesiyle “Evet, evet, her
dediğin doğrudur” derler.
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Hem madem gözümüzle görüyoruz ve
aklımızla anlıyoruz ki;
• İnsan şu kâinat ağacının en son ve
en cemiyetli meyvesi,
• Ve hakikat-ı Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi,
• Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i
kübrası,
• Ve İsm-i Âzamı taşıyan
âyetü’l-kürsîsi,
• Ve kâinat sarayının en mükerrem
misafiri,
• Ve o saraydaki sair sekenelerde
tasarrufa mezun en faal memuru,
• Ve kâinat şehrinin zemin
mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve
ekilmesine nezarete memur,
• Ve yüzer fenler ve binler
san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı,
• Ve kâinat ülkesinin arz
memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebedin gayet dikkat altında bir müfettişi, bir
nevi halife-i arzı,
• Ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen
bir mutasarrıfı,
• Ve semâ ve arz ve cibâlin
kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrâyı omuzuna alan,
• Ve önüne iki acip yol açılan, bir
yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı,
• Çok geniş bir ubudiyetle mükellef
bir abd-i küllî,
• Ve Kâinat Sultanının İsm-i Âzamına
mazhar ve bütün esmâsına en câmi’ bir âyinesi, ve hitabât-ı Sübhâniyesine ve
konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hassı,
• Ve kâinatın zîhayatları içinde en
ziyade ihtiyaçlısı,
• Ve hadsiz fakrıyla ve acziyle
beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten
zararlı şeyleri bulunan bir biçare zîhayatı,
• Ve istidatça en zengini,
• Ve lezzet-i hayat cihetinde en
müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde,
• Ve bekàya en ziyade müştak ve
muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz
dualarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekàya
karşı arzusunu tatmin etmeyen,
• Ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş
derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu’cize-i kudret-i
Samedâniye ve bir acûbe-i hilkat,
• Ve kâinatı içine alan ve ebede
gitmek için yaratıldığına bütün cihazat-ı insaniyesi şehadet eden, böyle yirmi
küllî hakikatlerle Cenâb-ı Hakkın Hak ismine bağlanan,
• Ve en küçük zîhayatın en cüz’î
ihtiyacını gören ve niyazını işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâlin
Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve kâinatı alâkadar edecek
ef’âlleri o ismin kâtibîn-i kiramlarıyla yazılan ve herşeyden ziyade o ismin
nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve herhalde ve
hiçbir şüphe getirmez ki, bu yirmi hakikatın hükmüyle, insanlar için bir haşir
ve neşir olacak ve Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının
mücâzâtını çekecek ve Hafîz ismiyle cüz’î-küllî kayd altına alınan her
amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek ve dâr-ı bekàda saadet-i ebediye
ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak ve bu âlemde
çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit,
toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp
saklanmayacaktır….Şualar
Evet, ey insan! Sen, nebatî
cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibarıyla sağîr bir cüz, hakir bir
cüz’î, fakir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün dehşetli mevcudat-ı
seyyâlenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. Fakat muhabbet-i İlâhiyenin
ziyasını tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle
tekemmül edip, insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın; ve
cüz’iyetin içinde bir küllîsin; küçüklüğün içinde bir âlemsin; ve hakaretin
içinde öyle makamın büyük ve daire-i nezaretin geniş bir nâzırsın ki,
diyebilirsin: “Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane yaptı. Ay ve güneşi o
haneme bir lâmba; ve baharı, bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i nimet; ve
hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o hanemin ziynetli levazımatı
yapmıştır.
Netice-i kelâm: Sen eğer nefis ve
şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer hak ve Kur’ân’ı dinlersen,
âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun….Sözler