“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
103 - *MARZİYAT-I İLAHİYENİN
MÜBELLİĞİ* *(A.S.M)*
Anlamı: Allah’ın C.C rızasına vesile
olan işler ve fiillerin tebliğ edicisi olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
…Sâni-i Mevcudat ve Sahib-i Kâinat
ve Rabbü'l-Âlemîn olan Hâkim-i Ezel ve Ebedin marziyât-ı Rabbâniyesi olan
İslâmiyetin—başta namaz olarak—esasatını cin ve inse hediye getirmiştir ki, o
marziyâtı anlamak o kadar merak-âver ve saadet-âverdir ki tarif edilmez….Sözler
…Hem getirdiği dine herkesten ziyade
itaati ve Hâlıkına karşı herkesten ziyade ubûdiyeti ve menhiyâta karşı
herkesten ziyade takvâsı kat'iyen gösterir ki, o, Sultan-ı Ezel ve Ebedin
mübelliğidir, elçisidir. Ve o, Mâbud-u Bilhakkın en hâlis abdidir ve Kelâm-ı
Ezelînin tercümanıdır….Mektubat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
İ'lem eyyühe'l-aziz! Bu güzel âlemin
bir mâliki bulunmaması muhal olduğu gibi, kendisini insanlara bildirip târif
etmemesi de muhaldir. Çünkü, insan, Mâlikin kemâlatına delâlet eden âlemin
hüsnünü görüyor. Ve kendisine beşik olarak yaratılan küre-i arzda istediği gibi
tasarruf eden bir halifedir. Hattâ semâ-i dünyada dahi aklıyla çalışıyor ve
küçüklüğüyle, zâfiyetiyle beraber harika tasarrufat-ı acibesiyle eşref-i mahlukat
ünvanını almıştır. Ve elinde cüz-ü ihtiyarî bulunduğundan, bütün esbab
içerisinde en geniş bir salâhiyet sâhibidir. Binaenaleyh, Mâlik-i Hakikînin
rusül vasıtasıyla böyle yüksek, fakat gafil abdlerine kendisini bildirip târif
etmesi zarurîdir ki, o Mâlikin evâmirine ve marziyatına vakıf olsunlar…Mesnevi-i
Nuriye
…Hem hiç mümkün olur mu ki, bu güzel
masnuat ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini
sevdiren Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyatı ve arzuları ne
olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, nev-i
insanı şuurca kesrete müptelâ, istidatça ubûdiyet-i külliyeye müheyya suretinde
yaratıp, muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini
çevirmek istemesin?
Daha bunlar gibi çok vezaif-i
nübüvvet var ki, herbiri bir burhan-ı kat'îdir ki, Ulûhiyet risaletsiz olamaz…Sözler
…İşte şöyle bir saray-ı âlemi, kendi
kemâlât ve cemâl-i mânevîsini görmek ve göstermek için bir meşher hükmünde açan
Celîl-i Zülcemâl, Cemîl-i Zülcelâl, Sâni-i Zülkemâlin hikmeti iktiza ediyor ki,
şu âlem-i arzdaki zîşuurlara nisbeten abes ve faidesiz olmamak için, o sarayın
âyetlerinin mânâsını birisine bildirsin. O saraydaki acaibin menbalarını ve
netâicinin mahzenleri olan avâlim-i ulviyede birisini gezdirsin ve bütün
onların fevkine çıkarsın ve kurb-u huzuruna müşerref etsin ve âhiret
âlemlerinde gezdirsin. Umum ibâdına bir muallim ve saltanat-ı rububiyetine bir
dellâl ve marziyât-ı İlâhiyesine bir mübelliğ ve saray-ı âlemindeki âyât-ı
tekvîniyesine bir müfessir gibi, çok vazifelerle tavzif etsin. Mu'cizat
nişanlarıyla imtiyazını göstersin. Kur'ân gibi bir fermanla o şahsı, Zât-ı
Zülcelâlin has ve sadık bir tercümanı olduğunu bildirsin….Sözler
… İşte, semere-i Mirac olan marziyât-ı İlâhiye ile, şu dünya gayet kerîm bir
Zâtın misafirhanesi, insanlar dahi Onun misafirleri, memurları, istikbal dahi
Cennet gibi güzel, rahmet gibi şirin ve saadet-i ebediye gibi parlak göründüğü
vakit, ne kadar hoş, güzel, şirin bir meyve olduğunu anlarsın….Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Elhasıl: İnsan çendan fânidir; fakat
bekà için halk edilmiş ve bâki bir Zâtın âyinesi olarak yaratılmış ve bâki
meyveleri verecek işleri görmekle tavzif edilmiş ve bâki bir Zâtın bâki
esmâsının cilvelerine ve nakışlarına medar olacak bir suret verilmiştir.
Öyleyse, böyle bir insanın hakikî vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve istidadatıyla o Bâkî-i Sermedînin daire-i
marziyâtında esmâsına yapışıp, ebed yolunda o Bâkîye müteveccih olup gitmektir.
Lisanı “Yâ Baki Entel Baki” (Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî.) dediği gibi, kalbi, ruhu, aklı, bütün letâifi “Varlığı sonsuza kadar devam eden Bâkî Odur;
başlangıcı olmayan Ezelî ve sonu olmayan Ebedî Odur; Varlığı sürekli olan Daimî
ve rızasına kavuşmak istenen Matlup Odur; sevilen Mahbub Odur; cemâliyle ve
rızasıyla müşerref olunmak en büyük gaye olan Maksûd Odur; Kendisine ibadet ve
mânevî kulluk hediyeleri takdim edilen Mâbûd Odur.”..demeli…Lem!alar