“
Bismillâhirrahmânirrahim..”
10 - SEYYİD-ÜL ÂLEMÎN (A.S.M)
Anlamı: Âlemîn efendisi, imamı, büyüğü, önderi, temiz ve
fazilet sahibi olan Hz. Muhammed A.S.M
……….Onsekizbin âlemin bir Mustafa’sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed A.S.M…Yunus EMRE
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
“….Meşhur Bahîra-i Rahibin meşhur kıssasıdır ki, nübüvvetten
evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, amcası Ebu Talib ve bir kısım
Kureyşî ile beraber Şam tarafına, ticarete gidiyorlar. Bahîra-i Rahibin
kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular. İnsanlarla ihtilât etmeyen
münzevî Bahîra-i Rahip birden çıkageldi. Kàfile içinde Muhammedü’l-Emin’i
(a.s.m.) gördü. Kàfileye dedi: “Şu Seyyidü’l-Âlemîndir ve peygamber olacaktır.”
Kureyşîler dediler: “Nereden biliyorsun?” Mübarek rahip dedi ki:
Siz gelirken baktım ki, havada, üstünüzde bir parça bulut
vardı. Siz otururken, şu Muhammedü’l-Emin (a.s.m.) tarafına bulut meyletti,
gölge yaptı. Hem görüyordum ki, taş, ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet
gördüm. Bu ise nebîlere yapılır.”..Mektubat
“….Nasıl ki taşlar, ağaçlar, kamer, güneş onu tanıyorlar,
birer mu’cizesini göstermekle nübüvvetini tasdik ediyorlar. Öyle de, hayvânat
taifesi, ölüler taifesi, cinler taifesi, melâikeler taifesi o zât-ı mübareki
tanıyorlar ve nübüvvetini tasdik ediyorlar ki, onlar, onu tanıdıklarını, herbir
taifesi bazı mu’cizâtını göstermekle gösteriyorlar ve nübüvvetinin tasdikini
ilân ediyorlar..”Mektubat
…… Ay yarıldı." Kamer Sûresi, 54:1. Attığın zaman da
sen atmadın, ancak Allah attı." Enfâl Sûresi, 8:17. âyetlerinin
sarahatiyle, bir parmağının işaretiyle kamer iki parça olması; ve bir avucuyla
a’dasının ordusuna attığı az bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiyle
kaçmaları; ve susuz kalmış kendi ordusuna, beş parmağından kevser gibi akan
suyu kifayet derecesinde içirmesi gibi, nakl-i kat’î ile ve bir kısmı tevatürle
yüzer mu’cizâtın onun elinde zâhir olması…Şualar
"İşte, bak: O zat öyle bir salât-ı kübrâda dua ediyor
ki, güya şu cezire, belki arz, onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz
eder."
"Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmâda niyaz ediyor ki,
güya benî Âdemin zaman-ı Âdemden asrımıza, kıyamete kadar bütün nuranî, kâmil
insanlar, ona ittibâ ile iktidâ edip duasına âmin diyorlar."..Sözler
… “Mahlûkatının sayısınca, Zâtına lâyık şekilde, Arşının
ağırlığınca ve kelimelerinin mürekkebi miktarınca hamdinle Seni her türlü
noksandan tenzih ederiz.” Hz.Muhammed A.S.M
………………….Hem Allahım! Kâinatın zerreleri ve o zerrelerin
mürekkebâtı adedince Muhammed’e rahmet et. der, herşey namına bir salâvat
getirir. Çünkü herşey nur-u Ahmedî (a.s.m.) ile alâkadardır. İşte, tesbihatta,
salâvatlarda hadsiz adetlerin hikmetini anla… Yirmi Dördüncü Söz/ Beşinci Dal
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİM/SIFATTAN HİSSEMİZ;
…..Ve mesleği, herkes KENDİ NEFSİYLE MÜCAHEDE, yani AHLÂK-I
AHMEDİYE (A.S.M.) İLE TAHALLÛK ve SÜNNET-İ NEBEVİYEYİ İHYÂ ve BAŞKALARA DA
MUHABBET VE -EĞER ZARAR ETMEZSE- NASİHAT ETMEKTİR…Tarihçe-i Hayat
Bu da güzeldir
“Elfu elfi salâtin ve elfu elfi selâmin aleyke yâ
Resûlallah” (Sana milyonlar salât ve milyonlar selâm olsun, ey Allah’ın Resulü.
) cümlesi namaz tesbihatında okunurken inkişaf eden lâtif bir nükteyi uzaktan uzağa
gördüm. Tamamını tutamadım, fakat işaret nev’inden bir iki cümlesini
söyleyeceğim.
Gördüm ki, gece âlemi, dünyanın yeni açılmış bir menzili
gibidir. Yatsı namazında o âleme girdim. Hayalin fevkalâde inbisatından ve
mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alâkadarlığından, koca dünyayı, o gecede
bir menzil gibi gördüm.
Zîhayatlar ve insanlar o derece küçüldüler, görünmeyecek
derecede küçüldüler. Yalnız o menzili şenlendiren ve ünsiyetlendiren ve
nurlandıran tek şahsiyet-i mâneviye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) hayalen müşahede
ettim.
Bir adam yeni bir menzile girdiği zaman menzildeki zatlara
selâm ettiği gibi, “Binler selâm *HAŞİYE* sana, yâ Resulallah” demeye bir
arzuyu içimde coşar buldum. Güya bütün ins ve cinnin adedince selâm ediyorum.
Yani, sana tecdid-i biat edip, memuriyetini kabul ve
getirdiğin kanunlarına itaat ve evâmirine teslim ve taarruzumuzdan selâmet
bulacağını selâmla ifade edip, benim dünyamın eczaları ve zîşuur mahlûkları
olan umum cin ve insi konuşturup, herbirerlerinin namına bir selâmı, mezkûr
mânâlarla takdim ettim.
Hem o getirdiği nur ve hediye ile benim bu dünyamı tenvir
ettiği gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalarını tenvir ediyor, nimetlendiriyor
diye o hediyesine şâkirâne bir mukabele nev’inden, “Binler salâvat sana insin”
dedim.
Yani, “Senin bu iyiliğine karşı biz mukabele edemiyoruz.
Belki Hâlıkımızın hazine-i rahmetinden gelen ve semâvat ehlinin adedince
rahmetler sana gelmesini niyaz ile şükranımızı izhar ediyoruz” mânâsını hayalen
hissettim.
O zât-ı Ahmediye (a.s.m.), ubudiyeti cihetiyle, halktan
Hakka teveccühü hasebiyle, rahmet mânâsındaki salâtı ister. Risaleti cihetiyle,
Haktan halka elçiliği haysiyetiyle selâm ister. Nasıl ki cin ve ins adedince
selâma lâyık ve cin ve ins adedince umumî tecdid-i bîatı takdim ediyoruz.
Öyle de, semâvat ehli adedince, hazine-i rahmetten,
herbirinin namına bir salâta lâyıktır. Çünkü getirdiği nurla herbir şeyin
kemâli görünür ve herbir mevcudun kıymeti tezahür eder ve herbir mahlûkun
vazife-i Rabbâniyesi müşahede olunur ve herbir masnudaki makasıd-ı İlâhiye
tecellî eder.
Onun için, herbir şey, lisan-ı hal ile olduğu gibi, lisan-ı
kàli de olsaydı, “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resulallah” diyecekleri kat’î
olduğundan, biz umum onların namına, Cinler ve insanlar sayısınca, melekler ve
yıldızlar adedince milyonlar salât insin sana, ey Allah’ın Resûlü.Manen deriz.
…………… Allah’ın bizzat sana salât etmesi yeter. Onun
melekleri de Peygambere salât ve selâm ederler………….Said Nursî R.A
*HAŞİYE* : Zât-ı Ahmediyeye (a.s.m.) gelen rahmet, umum
ümmetin ebedî zamandaki ihtiyâcâtına bakıyor. Onun için, gayr-ı mütenâhi salât
yerindedir. Acaba, dünya gibi koca, büyük ve gafletle karanlıklı, vahşetli ve
hâlî bir haneye birisi girse, ne kadar tedehhüş, tevahhuş, telâş eder, Ve
birden o haneyi tenvir ederek enîs, mûnis, habib, mahbub bir yaver-i ekrem,
sadırda görünüp, o hanenin mâlik-i rahîm-i kerîmini, o hanenin her eşyasıyla
tarif edip tanıttırsa, ne kadar sevinç, ünsiyet, sürur, ışık, ferah verdiğini
kıyas ediniz, Zât-ı Risaletteki salâvatın kıymetini ve lezzetini takdir ediniz.
.
.