12.1.18

ESMA VE SIFAT-I NEBİ NOTLARI - ( REİS-İ ÂLEM A.S.M )

“ Bismillâhirrahmânirrahim..”

14 -REİS-İ ÂLEM (A.S.M)

Anlamı: Âlemin reisi olan Hz. Muhammed A.S.M

..Evet, o zat öyle bir reis ve sultandır ki, bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan herbir asırda, lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti var; kemal-i teslim ve inkıyadla evâmirine itaat ederler, hergün ona selam etmekle tecdid-i biat ederler… On Dokuzuncu Mektup / On Altıncı İşaret

BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;

….Evet, benî Âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrâsında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb etti. “Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”


Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:

“Ey hikmet! (varlıkların hakikatlerini varlık âlemindeki keyfiyetlerine göre araştıran ilim.) Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku! … İşaratü’l-İ’câz

………………………………….

İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir….Sözler /On Dokuzuncu Söz

……………………….

….Acaba bütün efâzıl-ı benî Âdemi arkasına alıp, arz üstünde durup, Arş-ı Âzama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-i kâinat ne istiyor?

Bak, dinle: Saadet-i ebediye istiyor. Bekà istiyor. lika istiyor. Cennet istiyor. Hem, merâyâ-yı mevcudatta ahkâmını ve cemâllerini gösteren bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiye ile beraber istiyor. Hattâ, eğer rahmet, inâyet, hikmet, adalet gibi hesapsız o matlubun esbab-ı mucibesi olmasaydı, şu zâtın tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennetin binasına sebebiyet verecekti.

Evet, nasıl ki onun risaleti şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi. Öyle de, onun ubûdiyeti dahi öteki dârın açılmasına sebeptir…. Sözler /On Dokuzuncu Söz

SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİMDEN HİSSEMİZ;

…Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm küffârın tekzibinden müteessir olarak mahzun idi. Dedi: "Ey Rabbim, bana öyle bir âyet göster ki, bundan böyle beni yalanlayanlara aldırmayayım."………………..

…………… Enes'in rivayetinde, Hazret-i Cebrail hazırdı. Vadi kenarında bir ağaç vardı. Hazret-i Cebrail'in ilâmıyla, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm o ağacı çağırdı, tâ yanına geldi. Sonra "Git" dedi. Tekrar gitti, yerine yerleşti…Mu’cizat-ı Ahmediye A.S.M

…………Evet, mu’cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat’iyeti vardır. Mu’cize ise, Hâlık-ı Kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, “Padişah beni filân işe memur etmiş.” Senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah “Evet” dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, “Evet” sözünden daha kat’î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder.

Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dâvâ etmiş ki:

“Ben, şu kâinat Hâlıkının meb’usuyum. Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek. İşte, parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Kamere bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız, beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. Şu bir parça taama bakınız, iki üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte, iki yüz, üç yüz adamı tok ediyor.”……. On Dokuzuncu Mektup / İkinci Nükteli İşaret

…… Bir adam, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına gelerek ağlayıp sızladı. Dedi: “Benim küçük bir kızım vardı, şu yakın derede öldü, oraya attım.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona acıdı. Ona dedi: “Gel oraya gideceğiz.” Gittiler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ölmüş kızı çağırdı: “Yâ filane!” dedi. Birden o ölmüş kız, “Lebbeyke ve sa’deyk” dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Tekrar peder ve vâlidenin yanına gelmeyi arzu eder misin?” O dedi: “Yok, ben onlardan daha hayırlısını buldum.”……………. Mu’cizat-ı Ahmediye A.S.M

…… İmam-ı Beyhakî ve İmam-ı İbn-i Adiyy gibi bazı mühim imamlar, Hazret-i Enes İbn-i Mâlik’ten haber veriyorlar ki: Enes demiş: Bir ihtiyare kadının birtek oğlu vardı, birden vefat etti. O sâliha kadın çok müteessir oldu, dedi: “Yâ Rab! Senin rızan için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın biatı ve hizmeti için hicret edip buraya geldim. Benim hayatımda istirahatımı temin edecek tek evlâdcığımı, o Resul’ün hürmetine bağışla.” Enes der: O ölmüş adam kalktı, bizimle yemek yedi.İşte şu hâdise-i acibeye işaret ve ifade eden, İmam-ı Busîrî’nin Kaside-i Bürde’de şu fıkrasıdır:

“EĞER ALÂMETLERİ, ONUN KADRİNE MUVAFIK DERECESİNDE AZAMETİNİ VE MAKBULİYETİNİ GÖSTERSE İDİLER; DEĞİL YENİ ÖLMÜŞLER, BELKİ *ONUN İSMİYLE* ÇÜRÜMÜŞ KEMİKLER DE İHYA EDİLEBİLİRDİ.”…………….

.