“
Bismillâhirrahmânirrahim..”
9- MUHAMMED’ÜL - EMİN (A.S.M)
Anlamı: Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan.
Korkusuz. Kendisinden korkulmayan. Kendine inanılan. İtimat edilen. İnanan,
güvenen. Çok iyi bilen, şüphe etmeyen. Pek çok tekrar tekrar övülmüş,
medhedilmiş Hz. Muhammed A.S.M
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
… Muhammedü'l-Emin aleyhissalâtü vesselâmı âlâ-yı illiyyîne
çıkaran sıdktır ve doğruluktur…Sözler
… Bütün ümmet hattâ düşmanları da dâhil olduğu halde icmâ
etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye câmidir…. Şuâât /Marifetü'n-Nebi
… kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve o Kur'ân-ı Kebirdeki
ism-i âzamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o
saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i münevveri ve rububiyet-i
İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti olan
Seyyidimiz Muhammedü'l-Emin aleyhissalâtü vesselâm, bütün enbiyayı sâyesi
altına alan risalet cenâhı ve bütün âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet
cenahlarıyla, hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün
evliya ve sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkıkîni arkasına alıp, bütün
kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiği iman-ı
billâh ve ispat ettiği vahdâniyet-i İlâhiyeye, hiç vehim ve şüphenin haddi var
mı ki kapatabilsin ve perde olabilsin?…Sözler
… Evet, o Zâtın bütün âsârı, sîretleri, tarihçe-i hayatı ve
sair ahvâli, onun pek büyük, azîm ve ahlâk sahibi olduğuna şehadet ediyorlar.
Hattâ düşmanları bile onun ahlâkça pek yüksekliğinden dolayı kendisini
"Muhammedü'l-Emîn" ile lâkaplandırmışlardır… İşârâtü'l-İ'câz
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİM/SIFATTAN HİSSEMİZ;
Bu ismin mahiyetinden ilk anlaşılan kişinin güvenilir
olmasıdır. Ayrıca önemli bir anlamı ise insanının Rabbine olan itimat ve
güvenidir. Üçüncü olarak insanların o kişinin zarar vermesinden emin olmasıdır.
Bununla birlikte emin sıfatının içinde bir diğer önemli mana ise, kişinin
şüphelerden kurtulmuş bir ilim, idrak ve inanca sahip olması, tasavvur ve
şaibeden beri olarak kazandığı emniyet ile,dinini,imanını, hayatını bilerek
yaşamasıdır…
On birinci Sözden bu manaya işaret eden bir kısım:
…İkinci vecih huzur ve hitap makamıdır ki, eserden müessire
geçer. Görür ki, bir Sâni-i Zülcelâl, kendi san’atının mu’cizeleriyle kendini
tanıttırmak ve bildirmek ister. O da iman ile marifet ile mukabele eder.
Sonra görür ki, bir Rabb-i Rahîm, rahmetinin güzel
meyveleriyle kendini sevdirmek ister. O da Ona hasr-ı muhabbetle, tahsis-i
taabbüdle kendini Ona sevdirir.
Sonra görüyor ki, bir Mün’im-i Kerîm, maddî ve mânevî
nimetlerin lezizleriyle onu perverde ediyor. O da, ona mukabil fiiliyle,
hâliyle, kàliyle, hattâ elinden gelse bütün hasseleriyle, cihâzâtıyla şükür ve
hamd ü senâ eder.
Sonra görüyor ki, bir Celîl-i Cemîl, şu mevcudatın
âyinelerinde kibriyâ ve kemâlini ve celâl ve cemâlini izhar edip nazar-ı
dikkati celb ediyor. O da, ona mukabil, “Allahu ekber, Sübhânallah” deyip,
mahviyet içinde, hayret ve muhabbetle secde eder.
Sonra görüyor ki, bir Ganiyy-i Mutlak, bir sehâvet-i mutlak
içinde nihayetsiz servetini, hazinelerini gösteriyor. O da, ona mukabil, tâzim
ve senâ içinde, kemâl-i iftikarla sual eder ve ister.
Sonra görüyor ki, o Fâtır-ı Zülcelâl, yeryüzünü bir sergi
hükmünde yapmış, bütün antika san’atlarını orada teşhir ediyor. O da, ona
mukabil, “Mâşaallah” diyerek takdir ile, “Bârekâllah” diyerek tahsin ile,
“Sübhânallah” diyerek hayret ile, “Allahu ekber” diyerek istihsan ile mukabele
eder.
Sonra görüyor ki, bir Vâhid-i Ehad, şu kâinat sarayında
taklit edilmez sikkeleriyle, Ona mahsus hâtemleriyle, Ona münhasır
turralarıyla, Ona has fermanlarıyla, bütün mevcudata damga-i vahdet koyuyor ve
tevhidin âyâtını nakşediyor. Ve âfâk-ı âlemin aktârında vahdâniyetin bayrağını
dikiyor ve rububiyetini ilân ediyor. O da, ona mukabil, tasdik ile, iman ile,
tevhid ile, iz’ân ile, şehadet ile, ubûdiyet ile mukabele eder.
İşte, bu çeşit ibadat ve tefekküratla hakikî insan olur,
ahsen-i takvimde olduğunu gösterir, imanın yümniyle emanete lâyık, EMİN BİR
HALİFE-İ ARZ OLUR……Sözler
…………. Ve keza bütün nimet hazinelerini açmak salahiyetinde
olan nimet-i imana vesile olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm dahi
öyle bir nimettir ki; nev-i beşer ilel’ebed o zâtı (A.S.M.) medh ü sena etmeye
borçludur. Ve keza maddî ve manevî bütün nimetlerin enva’ına fihriste ve kaynak
olan İslâmiyet ve Kur’an nimeti de gayr-ı mütenahî hamdleri bil’istihkak
istilzam eder… Şualar
.
.