“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
27- MUHABBET-İ RABBANİYENİN MİSALİ (A.S.M)
Anlamı: Herşeyi terbiye eden Allah'ın C.C mahlûkatını
sevmesini gösteren ve o muhabbete mazhar ve örnek olan Hz. Muhammed A.S.M
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
……….. hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan marifet-i İlâhiye ve muhabbet-i
Rabbâniye ve ubudiyet-i Sübhâniye ve marziyât-ı Rahmâniye cihetiyle, bu
dünyadaki fâni ömür, bâki bir ömrü tazammun eder ve ebedî ve bâki bir ömrü
intaç eder ve bâki ve lâyemut bir ömür hükmüne geçer…Lem’alar
….Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hadsiz
cemâl ve kemâli vardır. Çünkü, bütün kâinatın aksâmına inkısam etmiş olan cemâl
ve kemâlin bütün envâı, Onun cemâl ve kemâlinin emâreleri, işaretleri,
âyetleridir.
İşte, herhalde, cemâl ve kemâl
sahibi bilbedâhe cemâl ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâl dahi cemâlini
pek çok sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemâlinin şuââtı
olan esmâsını dahi sever. Madem esmâsını sever; elbette esmâsının cemâlini
gösteren san’atını sever.
Öyle ise, cemâl ve kemâline âyine
olan masnuatını dahi sever. Madem cemâl ve kemâlini göstereni sever; elbette
cemâl ve kemâl-i esmâsına işaret eden mahlûkatının mehâsinini sever. Bu beş
nevi muhabbete, Kur’ân-ı Hakîm, âyâtıyla işaret ediyor.
İşte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz
şahsiyettir.
Hem san’at-ı İlâhiyeyi bir
velvele-i zikir ve tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor.
Hem esmâ-i İlâhiyedeki cemâl ve
kemâl hazinelerini lisan-ı Kur’ân ile açmıştır.
Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin,
Sâniinin kemâline delâletlerini parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’ân’la
beyan ediyor.
Hem küllî ubûdiyetiyle rububiyet-i
İlâhiyeye âyinedarlık ediyor.
Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün
esmâ-i İlâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.
Elbette bunun için denilebilir ki,
Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i
zîşuuru olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever.
Hem kendi esmâsını sevmesiyle, o
esmânın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever
ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre
sever.
Hem san’atını sevdiği için, elbette
Onun san’atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinata neşreden ve semâvâtın
kulağını çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle
ilân eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri
de sever.
Hem masnuatını sevdiği için, o
masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve
zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil’ittifak en mükemmeli olan
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever.
Hem kendi mahlûkatının mehâsin-i
ahlâkiyelerini sevdiği için, mehâsin-i ahlâkiyede bil’ittifak en yüksek
mertebede bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve derecâta
göre ona benzeyenleri dahi sever.
Demek, Cenâb-ı Hakkın rahmeti gibi,
muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş. İşte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr
beş vechinin herbir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
Vesselâma mahsustur ki, “Habîbullah” lâkabı ona verilmiş. ……….Yirmi Dördüncü Mektubun İkinci Zeyli
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN HİSSEMİZ;
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız
bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:31……………………..“Allah’a
(celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı
seversiniz; Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise:
Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne
vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz,
tâ ki Allah da sizi sevsin.”İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve
kısa bir meâlidir. Demek oluyor ki, insan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı
Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır…..Lem’alar
…Allah, güzellik sergileyenleri
sever. (Bakara, 195)
…Allah, çok tövbe edenleri sever,
iyice temizlenenleri de sever. (Bakara, 222)
…Allah takvaya sarılanları sever.
(Al-i İmran, 76)
…Allah, güzel düşünüp güzel
davrananları sever. (Al-i İmran, 134)
…Allah sabredenleri sever. (Al-i
İmran, 146)
…Allah, güzel düşünüp güzellik
sergileyenleri sever. (Al-i İmran, 148)
…Allah, tevekkül edenleri sever.
(Al-i İmran, 159)
…Allah, adaletle
hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever. (Maide, 42)
…Allah, güzel düşünüp güzel
davrananları sever. (Maide, 93)
…Allah, sakınanları sever. (Tevbe,
4)
…Allah, temizlenenleri sever.
(Tevbe, 108)
…Allah, adalette titiz davrananları
sever. (Hucurat, 9)
Allah kendi yolunda, duvarları
birbine perçinlenmiş bir bina gibi, saf bağlıyarak çarpışanları sever. (Saff,
4)
………… Felek mest, melek mest, yıldızlar mest, gökler mest. Bütün canlılar baştan
başa mest. Bütün varlıkların zerreleri beraber ve iç içe mesttirler….
Yani, muhabbet-i İlâhiyenin
tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten, herkes istidadına göre mesttir. Malûmdur
ki, her kalb, kendine ihsan edeni sever ve hakikî kemâle muhabbet eder ve ulvî
cemâle meftun olur. Kendiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi
ihsan edeni daha pek çok sever.
Acaba, sabıkan beyan ettiğimiz gibi,
herbir isminde binler ihsan defineleri bulunan ve bütün sevdiklerimizi
ihsânâtıyla mes’ud eden ve binler kemâlâtın menbaı olan ve binler tabakat-ı
cemâlin medarı olan bin bir esmâsının müsemmâsı olan Cemîl-i Zülcelâl, Mahbub-u
Zülkemâl ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kâinat Onun
muhabbetiyle mest ve sergerdan olmasının şayeste bulunduğu anlaşılmaz mı?
İşte şu sırdandır ki, Vedûd ismine
mazhar bir kısım evliya, “Cenneti istemiyoruz. Bir lem’a-i muhabbet-i İlâhiye
ebeden bize kâfidir” demişler.
Hem ondandır ki, hadiste geldiği
gibi, “Cennette bir dakika rüyet-i cemâl-i İlâhî, bütün Cennet lezâizine
fâiktir.”
İşte şu nihayetsiz kemâlât-ı
muhabbet, vâhidiyet ve ehadiyet dairesinde, Zât-ı Zülcelâlin kendi esmâ ve
mahlûkatıyla hâsıl olur. Demek, o daire haricinde tevehhüm olunan kemâlât,
kemâlât değildir….. Otuz İkinci Söz/
İkinci Mevkıf
Not:… Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti
için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr
hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle
mücazat eder….Hutbe-i Şamiye