“ESMA VE SIFAT-I NEBİ ( A.S.M )
HAKKINDA NOTLAR”
“
Bismillâhirrahmânirrahim..”
7 - HOCA-İ KÂİNAT (A.S.M)
Anlamı: Kâinatın hocası, efendisi, ilmin, tevhidin, ins ve cinne talimcisi, İslâm’ın, ihsan’nın, imanın tarifçisi, güzel ahlakın, yüksek seciyenin, gerçek faziletin öğreticisi, hikmet-i hilkatin ders vericisi, kendindeki hakikatin, rüçhaniyetin, vazifenin mahiyetini ve hasiyetini tüm zişuura, melaikeye ervah-ı tayyibe’ye göstericisi, dest-ı kudretin levhalarını, uluhiyetin ve rububiyetin yazıp neşrettiği satırların okutucusu olan Hz. Muhammed A.S.M
BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;
…Böyle acip ve muammâ-âlûd şu kâinatın perde-i zahiriyesi
altında, elbette ve elbette böyle acaip bizi bekliyor. Böyle acaibi haber
verecek, böyle harika ve fevkalâde mu’ciznümâ bir zât lâzımdır. Hem bu zâtın
gidişatından görünüyor ki, o görmüş ve görüyor ve gördüğünü söylüyor. Hem bizi
nimetleriyle perverde eden şu semâvât ve arzın İlâhı bizden ne istiyor,
marziyâtı nedir; pek sağlam olarak bize ders veriyor. Hem bunlar gibi daha pek
çok merak-âver, lüzumlu hakaikı ders veren bu zâta karşı herşeyi bırakıp ona
koşmak, onu dinlemek lâzım gelirken, ekser insanlara ne olmuş ki, sağır olup
kör olmuşlar, belki divane olmuşlar ki bu hakkı görmüyorlar, bu hakikati
işitmiyorlar, anlamıyorlar?...Mektubat
…İşte şu sırdandır ki, haşir ve kıyameti, en âzam mertebede,
en ekmel tafsilâtla Kur’ân zikrediyor ve İsm-i Âzamın mazharı olan
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ders veriyor…Sözler
… Hem maden-i kemâlât ve muallim-i ahlâk-ı âliye olan o
dellâl-ı vahdâniyet ve saadet, kendi kendine söylemiyor, belki söylettiriliyor.
Evet, Hâlık-ı Kâinat tarafından söylettiriliyor. Üstâd-ı Ezelîsinden ders alır,
sonra ders verir…Mektubat
…İşte bu tevhid-i hakikîyi bütün meratibiyle en mükemmel
bir surette ders veren, ispat eden, ilân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın
risaleti, elbette o tevhidin kat’iyeti derecesinde sabit olmak lâzım
gelir.Çünkü, madem daire-i vücudun en büyük hakikati olan tevhidi bütün
hakaikiyle o zât ders veriyor..Lemâlar
…İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı
görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap,
bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir
hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini
hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek,
bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve
müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?”
suallerine mukni, makbul cevap verir…Mektubat
…İşte, hoca-i kâinat olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü
Vesselâmın kudsî medresesi ve tekkesi olan suffe…Mektubat
SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU İSİM/SIFATTAN HİSSEMİZ;
…………Evet, bahtiyar odur ve ona derler ki: Risaletü’n-Nur’a
intisap etmiş, bütün mü’minleri kendisine tam hakiki kardeş bilip bu zulmetli
asırda imân-ı tahkikî nuruyla cadde-i kübrâ-yı Ahmediyeyi (a.s.m.) buluyor.
Nihayetsiz şekillere, karışıklıklara rağmen Bismillâh ile açılan Risaletü’n-Nur
kapısından girince, tıfıl iken “Ümmetî” diyen Şefîini ciddi sevmek, yani
sünnet-i seniyesine ittiba eylemenin muaccel mükâfatı olarak buluyor. Her emri
işlerken, bu emri cânib-i Haktan bu ümmete getireni; her nehyi yapmamaya
cebrederken, bu nehyi taraf-ı İlâhiden bu ümmete getireni düşüne düşüne,
derslerde geçtiği gibi, bütün ömür dakikaları ibadet olabilir.
Ve o Habib-i Hüda, o Şefî-i Rûz-i Cezâyı her işinde nümune
etmek azminden mütevellid muhabbet, o Habîbin bulunduğu âleme göçmeyi
sevdirecek hale getiriyor ve böylece “Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve
nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz.” Hz. Muhammed A.S.M..
sırrı tezahür ediyor.
Tezekkür-ü mevt veya rabıta-i mevt “Bir saat tefekkür, bir
sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” Hz. Muhammed A.S.M… Elhasıl: Ne
ararsak, hep Risaletü’n-Nur’da güneş gibi görünüyor. Risaletü’n-Nur şakirtleri
dikkat etseler, daha bu fâni âlemde iken livâü’l-Hamd-i Ahmedî (aleyhissalâtü
vesselâm) altında bulunduklarını inayet-i Hakla anlarlar. Acizane
fehmedebildiğim, şu anda kalbime gelen hakikatlara istinaden diyeceğim ki:
Bu dalâlet ve bid’aların ve dinsizliğin tâun ve vebâdan daha
ziyade ve daha şiddetli sârî illetlerine karşı Risaletü’n-Nur’un getirdiği ve
tâlim ve tefhim ettiği çok hakikatlerden Sünnet-i Ahmediyeye (a.s.m.) temessük
dersini en hakikî olarak alan, Risaletü’n-Nur şakirtleridir. Onlar bu temessük
ve intisaplarının, iki kere iki dört eder kat’iyetinde mazhar oldukları
inayet-i Rabbaniye şehadetiyle, muaccel mükâfatlarını görüyorlar. Yani, burada
sünneti ile, dalâlet ve bid’at ve dinsizlik ateşlerinden kurtaran mensup
olduğumuz şeriatın mübelliği; burada halâs ve mukavemetle, âhir hayatımızda
imân ile, haşr-i ekberde şefaatıyla inşaallah ebedî sevindirecektir diyorlar,
diye biliyorlar……… Elhamdulillahi haza
min fadli Rabbi (Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.) ………………………
Risale-i
Nur şakirtlerinden Hulusi R.H ( Hulusi ağabeyimizin, 10 yıl önce bugün
(19.11.1997) Ali Uçar Abi ile birlikte ahirete irtihal eden Üstadımızın
talabelerinden Bayram Yüksel ağabeyimizin ve Üstadımız ve tüm nur
talebelerinin ruhlarına El-Fatiha)
.
.