19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-VÂCİD

EL-VÂCİD

ANLAMI: Kendisinden hiçbir şey eksilip kaybolmayan, dilediğini yaratıp, ihtiyaçtan muaf ve münezzeh olan, her şeyin sahibi kendisine acizlik ve yoksulluk arız olmayandır.

"O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir." Yâ-Sîn sûresi /82

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

……….. Evet, emr-i “Künfeye Kün’e” mâlik bir Sultan-ı Cihana acz tezkeresiyle istinad eden bir adamın ne pervası olabilir?..........Sözler/Yedinci Söz

Ve ihtiyaçların dile getirilmeden giderilmesi bu ismin tecellisindendir….


BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

"(O) iki doğunun ve iki batının Rabbidir." (Rahmân sûresi / 17)

"Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah'ındır." (Necm sûresi 25)

"Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır." (Necm sûresi 31)

……. Yani, herşeye kadîr öyle bir kudreti var ki, bütün eşyayı ihata etmiş ve Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda lüzum-u zâtî ile fenn-i mantık tabirince “zaruriyet-i nâşie” ile lâzımdır, vâciptir, infikâki muhâldir, imkânı yoktur. Madem böyle bir lüzumla böyle bir kudret Zât-ı Akdestedir; elbette onun zıddı olan acz hiçbir cihetle içine giremez, Zât-ı Kadîre ârız olamaz…………….Şualar /Onbeşinci Şua

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle Allah C.C  ile iktifa, O’ndan gayrısından istiğna  etmek,  O’na güvenmek ve yalnız O’na iltica etmek, ihtiyaçları noktasında suhulet ve inayetler ve ikramlara mazhar olmak, Ve kendilerine verilen imkanlar ile cömert olmak. Başkalarının ihtiyaçlarını görmek, İnsanın  bu isimden müstefid olduğunu gösterir………………..

…………..Evet, zeminin yüzü ve yüzündeki eşcârın kıştaki vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaa-pâş olan servet ve gınâları, gayet kat’î bir surette, bir Kadîr-i Mutlak ve Ganiyy-i Ale’l-Itlakın kudret ve rahmetine âyinedarlık eder. Evet, bütün mevcudat, güya lisan-ı hal ile, Veyse’l-Karanî gibi şöyle münâcât ederler, derler ki:

             “Yâ İlâhenâ! Rabbimiz Sensin. Çünkü biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden Sensin.

             “Hem Sensin Hâlık. Çünkü biz mahlûkuz, yapılıyoruz.

             “Hem Rezzâk Sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin.

             “Hem Sensin Mâlik. Çünkü biz memlûküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek Mâlikimiz Sensin.

             “Hem Sen Azizsin, izzet ve azamet sahibisin. Biz zilletimize bakıyoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek Senin izzetinin âyinesiyiz.

             “Hem Sensin Ganiyy-i Mutlak. Çünkü biz fakiriz; fakrımızın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. Demek Ganî Sensin, veren Sensin.

             “Hem Sen Hayy-ı Bâkîsin. Çünkü biz ölüyoruz; ölmemizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz.

             “Hem Sen Bâkîsin. Çünkü biz, fenâ ve zevâlimizde, Senin devam ve bekànı görüyoruz.

             “Hem cevap veren, atiyye veren Sensin. Çünkü biz, umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevap veren Sensin.” Mektubat/Yirminci Mektup


.