19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-MÂCİD

EL-MÂCİD ( Bu ismin tecellisine ait nimetler,Rabbimizin de buyurduğu gibi saymakla bitmez..risale-i nurdan ilgili bahislerin 1-2’sine atıfla iktifa edeceğiz)

ANLAMI: Zâtı mukaddes, şânı yüce, yardımı çok, keremi ihsanı bol olandır.

"...Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız!..." (İbrâhîm sûresi / 34)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

“O Allah ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için rızık olarak meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi. Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. Birbiri ardınca dönüp duran güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. O, sözünüz ve halinizle istediğiniz herşeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” İbrahim Sûresi, 14:32-34.

"Andolsun kuşluk vaktine. Ve sakinleştiği zaman geceye ki, Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır. Rabbın sana verecek ve sen hoşnut olacaksın. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme. Dilenciyi de azarlama. Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat."

(Duhâ sûresi 1-11.)

….Ve insanın ihtiyaç duyduğu  maddi manevi nimetlere ulaşabilmesi, zararsız şan ve şerefe mazhar olması bu ismin tecellisindendir…

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bütün haklı şan ve emsalsiz şeref Allah’ındır. Çünkü tüm kainatın şehadetiyle..  O, Uluhiyetin iktizası olan herşeyi eksiz yerine getirmektedir….

……………Cenâb-ı Hakkın insana karşı şu koca kâinatı nasıl bir saray hükmünde halk edip, semâdan zemine âb-ı hayatı gönderip, insanlara rızkı yetiştirmek için zemini ve semâyı iki hizmetkâr ettiği gibi, zeminin sair aktârında bulunan herbir nevi meyvelerinden herbir adama istifade imkânı vermek, hem insanlara semere-i sa’ylerini mübadele edip her nevi medar-ı maişetini temin etmek için gemiyi insana musahhar etmiştir. Yani, denize, rüzgâra, ağaca öyle bir vaziyet vermiş ki, rüzgâr bir kamçı, gemi bir at, deniz onun ayağı altında bir çöl gibi durur. İnsanları gemi vasıtasıyla bütün zemine münasebettar etmekle beraber, ırmakları, büyük nehirleri insanın fıtrî birer vesait-i nakliyesi hükmünde teshir, hem güneşle ayı seyrettirip mevsimleri ve mevsimlerde değişen Mün’im-i Hakikînin renk renk nimetlerini insanlara takdim etmek için iki musahhar hizmetkâr ve o büyük dolabı çevirmek için iki dümenci hükmünde halk etmiş. Hem gece ve gündüzü insana musahhar, yani hâb-ı rahatına geceyi örtü, gündüzü maişetlerine ticaretgâh hükmünde teshir etmiştir. İşte bu niam-ı İlâhiyeyi tâdât ettikten sonra, insana verilen nimetlerin ne kadar geniş bir dairesi olduğunu gösterip, o dairede de ne derece hadsiz nimetler dolu olduğunu……………..Yani, istidat ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla insan ne istemişse, bütün verilmiş. İnsana olan nimet-i İlâhiye tâdât ile bitmez, tükenmez. Evet, insanın madem bir sofra-i nimeti semâvât ve arz ise ve o sofradaki nimetlerden bir kısmı şems, kamer, gece, gündüz gibi şeyler ise, elbette insana müteveccih olan nimetler had ve hesaba gelmez…..| Yirmi Beşinci Söz | İkinci Şule

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Onun yolunda gayretli olmak. Kulluğa yakışır davranışlar ile ihsan ve kereme mazhar olmuşluğun şükür ve senasında bulunmak, Sadece iman ve İslamiyet’te şeref aramak……….."Bizim şerefimiz İslam dır, onu -şerefi izzeti- başka şeylerde arayacak değiliz!" Hz.Ömer R.A….ve Müslümanların izzet ve şereflerini yüceltmek için maddi manevi..izzet-i diniye,izzet-i imaniyeye çalışmak …………..” Ey Müslüman, aldanma, başını indirme! Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır….. ………….Evet, nasıl ki eski zamanda İslâmiyetin terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını def etmek, silâh ile kılıç ile olmuş. İstikbalde silâh, kılıç yerine hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılıçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.” Bediüzzaman


.