19.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-KAYYÛM

EL-KAYYÛM

( bu ismin mahiyeti ile ilgili geniş izah Otuzuncu Lem’anın Altıncı Nüktesi “ İsm-i Kayyuma bakar “ dersinde emsalsiz bir nitelikle izah edilmiştir. Bizde konun genişliği ve hakikatinin yüksek talimi cihetinden o ders ile iktifa edeceğiz… )

ANLAMI: Zevalden Müberra, varlığı kendinden ve kaim olan ve her şeyin sevk ve idaresini yapan,hıfzını, gözetilmesini, hayati ihtiyaçlarını deruhte eden, yarattıklarında irade ettiği şekliyle tasarruf eden, kendi meşieti ile hükmeden anlamına gelmektedir.

"Bütün yüzler (Allah'ın dışındaki herkes) Hayy/daima diri olan ve Kayyûm/bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir..." (Tâ-Hâ sûresi (20), 111)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsanın maddi ve manevi varlığı ve tüm hayatını sürdürdüğü alemin kıyam ve bekası onun Kayyumiyet tecellisine bağlıdır…Ve insan zerrelerinden tut manevi hayatı ile ilgili olarak yerine getirmesi gereken her nevi işe kadar her şey onun gözetimindedir…Ve İnsan ve kainatta olan her şeyin bu ismin tecellisine sonsuz ihtiyacı vardır.

…..Kâinata tecellî eden kayyûmiyetin cilvesi, vâhidiyet ve celâl noktasında olduğu gibi, kâinatın merkezi ve medarı ve zîşuur meyvesi olan insanda dahi, kayyûmiyetin cilvesi, ehadiyet ve cemal noktasında tezahürü var.

Yani, nasıl ki kâinat sırr-ı kayyûmiyetle kaimdir; öyle de, ism-i Kayyûmun mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir cihette kâinat kıyam bulur.

Yani, kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyûmiyet, kâinata bir direktir…

Evet, Zât-ı Hayy-ı Kayyûm, bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünkü insan, câmiiyet-i tâmme ile bütün esmâ-i İlâhiyeyi anlar, zevk eder…Otuzuncu Lem’a Altıncı Nükte

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Bu konuyu kısa bir nottan sonra;Kayyum isimin hakikati, tecellisi, şuunatı, ihatası, mahzarlardaki cilveleri gibi birçok özelliğin izah edildiği Otuzuncu Lem’anın Altıncı Nüktesinede ki derse havale ediyoruz.

Allah (c.c) Zati olarak kaimdir. Hiç bir varlığa muhtaç olmayandır. Tüm yarattıklarının hayatları, hayati ihtiyaçları, nefesleri, ömürleri kabza-yı tasarrufundadır. Ve o bu işlere hükmederken asla bir yorgunluk ve acz içinde değildir….

…….Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâli Kayyûmdur, yani, bizatihî kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya Onunla kaimdir, devam eder ve vücutta kalır, bekà Bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyûmiyet kesilse, kâinat mahvolur.

Hem o Zât-ı Zülcelâl kayyûmiyetiyle beraber, Kur’ân-ı Azîmüşşanda ferman ettiği gibi لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ dür. Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i ruBubiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhaldir.

Evet, bir Zât ki,

             Ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele,

             ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine musahhar ola,

             ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya,

             ve hadsiz efrad, bir fert gibi nazarında hazır ola,

             ve bütün sesleri birden işite,

             ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile,

             ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle, hiçbir şey, hiçbir hal daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya,

             ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola,

             ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir.


BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikli olarak iman ve marifetimiz noktasında bilmeli ve kat-i idrak etmeliyiz ki; O tüm varlığımızın Kayyumdur..O’na itimad etmeli ve hayatımız boyunca ihtiyacımız olacak şeyler hakkında bir endişe yaşamamalı ve sebepler dairesinde boğulmamalıyız. Ve hayatımızı bu eman ve emniyet içinde sürdürerek rızasını kazanma yolunda gayret etmeliyiz.



Ve maddi, manevi, uhrevi ve dünyevi tüm ihtiyaçlarımızı bilen, sair mahlûkat ve mevcudatın hacetlerini de yerine getiren, yıldızları ve zerreleri ile kâinatı ayakta tutan Rabbimizin nimetlerini tefekkür etmeli ve külli şükürlerde bulunmalıyız.


.