18.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-CÂMİ

EL-CÂMİ

ANLAMI: Tüm mehasini hakikiye ve asliyeyi kendi zatında kemaliyle cem eden, tüm varlıkları; insan, hayvan, nebatat, camidat, ne olursa olsun cinsine göre, konum ve hayat şartlarına uygun, en münasip yerde mutlak hikmet ile bir araya getiren ve din gününde tüm mahlûkatına elde ettiklerinin karşılığını vermek için mahşerde toplayacak olandır.

“Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten toplayacak olan sensin. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp dönmez.” Âl-i İmrân Sûresi /9

"Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" Nisâ sûresi / 87

"O, (Allah) onların kalplerini birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azîz'dir, Hakîm'dir." Enfâl sûresi / 63

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan dünya ve ahiret bu ismin tecellisi altındadır. Bununla birlikte nefsinde hâkimiyet kurmakla, latife ve cihazatını münasip olduğu yerde kullanması, rıza istikamet dairesinde tutması yine bu ismin tecellilerindendir. Ve yine bununla birlikte insan bazı gaflet ve hata ile Rabbisinden uzak düştüğünde, onun dağınıklığını toplayıp, dönüşünü mümkün kılan ve huzurda olanların içinde dahil edip kabul eden O’dur. Bu durum da bu isimle Allah’ın C.C lütuf tecellisindendir.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR; (Meselenin hakikati çok şümüllü olduğundan, dünyaya ve ukbaya bakan yönlerine Risale-i Nur’dan bazı konulara atfen müracaat edeceğiz..)

………İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde iken, bakarsın ki, mahsus bir kanunla, muayyen bir nizamla intizam altına alınarak âlem-i anâsıra gönderilir.

Âlem-i anâsırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birden bire kafile kafile, muayyen bir düsturla, yevmî bir intizamla, bir kast ve hikmet altında âlem-i mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken, birdenbire acip, garip bir tarz ile nutfeye inkılâp eder. Sonra müteselsil inkılâplar ile “alaka” olur, sonra mudga olur, sonra et, kemik olur…..İşarat-ül İ’caz

……... İşte, herbir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Hususan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri, bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misalden ve Levh-i Mahfuzdan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nur âleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış, emelleri semâvat ve arzın aktârında intişar etmiş, rabıtaları, alâkaları dünya ve âhiret edvârında dağılmış bir saray-ı acip ve bir kasr-ı gariptir.

İşte, ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir; seni yapan ancak o Zat olabilir ki, dünya ve âhiret birer menzil, arz ve semâ birer sayfa, ezel ve ebed, dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir Zat olabilir. Öyleyse, insanın mâbûdu ve melcei ve halâskârı O olabilir ki, arz ve semâya hükmeder, dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir……..Lem’alar

…….. Evet, en büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derc edip muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi? Ve küre-i arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr, âhirete giden misafirlerinin yolunda nasıl bu arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem, hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını, bütün cesetlerinin taburlarında kemâl-i intizamla zerrâtı emr-i Künfeye Kün ile kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelâl, tabur-misal cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esasiye ve eczâ-yı asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir, denilir mi? Sözler

“Bütün ins ve cin, birtek sayha ve emirle yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar.” Yâsin Sûresi / 53

“Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması, gözünü kapayıp hemen açmak kadardır, belki daha yakındır.” Nahl Sûresi / 77

“Ey insanlar! Sizin icad ve ihyanız ve haşir ve neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır, kudretime ağır gelmez.” Lokman Sûresi /28

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

Öncelikle İnsanın Allah’ın C.C emir ve yasaklarına itaat ile hayat yolculuğunu devam ettirmesi, Rabbini tanıma çabası içinde nefsini tezkiye edip, fena hasletlerden uzaklaşması, kalp ve ruhun dereceyi hayatına ulaşma azmi içinde olması, letaifinin kendine uygun vazifelerle iştigal etmesi, tüm, gayret himmet ve gayesinin ihlas ile riza dairesinde toplanmasıyla kendi hakikatindeki cevhere, kulluk bilincinin asliyetine ulaşması en cami tezahürdür.

…………. Ciddi sadakate ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette, derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib i Kâinatın en mahbup ve makbul bir abdi olmasıdır….Şualar

Evet, Bütün dağınıklığımızı ve arzu ettiğimiz şeyleri bir araya getirecek ve ahirette anasıra karışmış vücudumuzu tekrar teşekkül ettirecek olan O’dur. İnsan bu külli toplanmaya hazır olmalıdır.

Dünya hayatında da … Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul….( sözler)…dediği gibi mecazdan hakikate bir yöneliş mutlu son anlamına gelecektir..

Bununla birlikte ittihadı,tesanüdü muhafaza etmek,fesad ve ayrıştırmanın karşısında durmak, beraberliği korumaya yönelik düşünce ve hissiyat sahipleri bu esmadan müstefid olan kişilerdir.



“ Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz..” Âli İmrân-103

………….

Ve Unutmamalıyız ki;

………. Arkadaş! O zât (a.s.m.), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi, delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretlerle dahi musaddaktır. Çünkü o zât şems gibidir; zâtını, zâtıyla ziyalandırarak gösterir. Meselâ, bütün ahlâk-ı hamîdenin en yüksekleri o zâtta içtimâ etmiş olduğuna bütün âlem şehadet ediyor. Ve keza, en nezih hasletleri ve huyları ve en yüksek seciyeleri câmi bir şahsiyet-i mâneviye sahibi olduğuna icmâ vardır….Mesnevi-i Nuriye

……… “Evet, siyer-i Nebevîyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki, edebin envaını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem’­etmiştir. Onun sünnet-i seniyyesini terkeden, edebi terk eder.”Lem’alar


.