18.11.17

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ NOTLARI / EL-BEDİ’

EL-BEDİ’

ANLAMI: Eşi ve benzeri olmayan, tüm yarattıklarını örneksiz, alamet-i farikalı, hikmetli ve sanatlı yaratan…

“(Allah), gökleri ve yeri yoktan (örneksiz) yaratandır. O, bir işin olmasını murat etti mi, ona yalnız ‘ol’ der, o da oluverir.” (Bakara Sûresi/117)

"Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur." (Secde sûresi / 7)

BU İSİM İLE GENEL ANLAMDAKİ BAĞIMIZ:

İnsan bu isme yaratılışı itibariyle fert fert mazhardır. Parmak ucundan saçının teline kadar kendine mahsus ölçüler ve benzemezlik içinde vücuda getirilmiştir. Ve insan mahiyetine derc edilen özellikleri yerli yerinde kullanması manevi terakkisine bağlı gelişimi, onu emsalinden ayırarak bir farklılık ile mümtaz bir hasiyete sahip kılar. Bu seçkin konumlanma bu ismin tecellisine bağlıdır.

BU İSMİN HAKİKATİNE DAİR;

Allah C.C zatında, sıfatlarında eşsiz ve emsalsizdir. Kimseye benzemez ve hiçbir şey ile iktibas edilemez. Ve meydana getirdiği şeyleri bu sıfatıyla örneksiz ve bedi bir şekilde yaratır.

"O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur..." (Haşr sûresi / 24)

“Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısı O'dur. Eşi olması mümkün değilken O'nun çocuğu nasıl düşünülebilir. O, herşeyi yaratmıştır ve herşeyi bilendir…”( En’am / 101)

Dolayısıyla Allah’ın sanat eserlerine bakarak O’nun eşsiz oluşunu ve yaratışındaki eşsizliğini tefekkür edebiliriz. Mevcudat kadar geniş bu tablodan marifet nurları alabiliriz…..

……….Malûmdur ki, her şeyin hüsnü kendine göredir; hem binler tarzda bulunur ve nevilerin ihtilafı gibi güzellikleri de ayrı ayrıdır. Meselâ, gözle hissedilen bir güzellik, kulakla hissedilen bir hüsün bir olmaması ve akılla fehmedilen bir hüsn-ü aklî, ağızla zevk edilen bir hüsn-ü taam bir olmadığı gibi; kalb, ruh ve sair zâhirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri ve güzel hissettikleri güzellikler, onların ihtilâfı gibi muhteliftir. Meselâ, imanın güzelliği ve hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun cemâli ve suretin cemâli ve şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüsnü ayrı ayrı oldukları gibi; Cemîl-i Zülcelâlin nihayet derecede güzel olan Esmâ-i Hüsnâsının güzellikleri dahi ayrı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş……….. Şuâlar Dördüncü Şuâ/Altıncı Mertebe-i Nuriyeyi Hasbiye Okunması tavsiye edilir.

….

Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.

Kalmamış bir nokta-i muzlim çeşm-i dil erbâbına,

Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.

Bak, ne mu’ciz-i hikmet, iz’an-rübâ-yı kâinat,

Bak, ne âli bir temâşâdır feza-yı kâinat.

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş….Sözler

BU ESMA-İ İLAHİYEDEN İYİ HUYLAR, ULVİ HİSLER, DOĞRU FİKİR VE GÜZEL DÜŞÜNCELER İLE YÜKSEK AHLÂK EDİNME;

İnsanın yaratılışından beklenen özelliği, kendine has niteliği ile seçkin davranışları, Doğru işlerde bulunması, fayda üretmesi, ortaya bir eser, sonuç veya hizmet çıkarması, doğru ve güzel olamayan davranışlardan kaçınması, istinat ve istimdat noktalarını kaybetmemesi, Allah’tan C.C gafil olmaması bu ismin nurundan istifadesinin ziyade olduğunu anlamına gelir.

……….Esmâ-i Hüsnânın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemâli var ki, birtek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nevi güzelleştiriyor.



Birtek çiçekte bir ismin cilve-i cemâlini gördüğün gibi, bahar dahi bir çiçektir. Ve Cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve Cenneti iman gözüyle görebilirsen bak, gör, cemâl-i sermedînin derece-i haşmetini anla. O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemâliyle mukabele etsen çok güzel bir mahlûk olursun….Şualar

.