20.10.16

Keşke Bilselerdi...

Ateş mi, Toprak mı yazısında geçen, şeytanın insanoğluna olan düşmanlığı ile insanoğlunu Allah'ın düşmanı olması noktasındaki bağlantıya değinilmişti. Önüne konulan, eline tutuşturulan şeyin ne olduğuna bakmadan, bir öfke, bir hazımsızlık, bir inat ve altında üstünde birçok his ile sahneye çıkan insan, Yaratıcısına karşı ilan ettiği adaveti gerek bilinçli gerekse cahilce kullanmaktadır.

İnsanoğlunun nübüvvetle tanışmasıyla başlayan bu süreç içerisinde tercihleri barındırmaktadır. Aklın önüne ezber bozan, alışkanlıkların değişimini veya terkini esas alan ve ardında itaat ve inkâr ile karara bağlanmış sonuçları olan bu süreç. Âdemoğlu ister bir kişi, isterse yüz kişi olsun bu tercih konusu değişmez ve hep iki yolu ve açısı olan bir durumdur.

İnsanların büyük çoğunluğu nefislerinin işlerine geleni tercih etmektedirler. Ve bunun böyle olduğu, insanların ekserinin nankörlüğü ve şükredenlerin azlığı Allah CC tarafından çok kez ifade edilmiş. İnsanların çoğunun gittiği ve tercih ettiği yolun fenalığı, asılsızlığı ve neticesinin kötü olduğuna dair yol işaretleri bırakılmış. Âdemoğlu aynı konumunu bugünde muhafaza etmekte ve seçenekleri işaretlerken gözünü kapamayı sürdürmektedir.

Bu kadar mesnetsiz bu kadar zevksiz, bu kadar uğursuz bu kadar neticesi olmasına rağmen, hazırda bulunan bir dirhem lezzeti ileride bulunan bin batman lezzete tercih etmekte bu ağır kusurunda ısrarcıdır. Bu temerrüdün akılsızlığını anlamak için tarihin eski sayfalarına pek gitmeye gerek olmadığı gibi bin yıl önce olan ile bugün olan arasında bir fark görünmemektedir.

Çünkü gelişmeye müsait olmayan tek şey belki de “küfür”dür.Sözleri,kalıpları ifadeleri hiç değişmez.Mazi kavimlerinin kendilerine gönderilmiş peygamberleri ne ile inkar ettiklerine gözlemlendiğinde,her kavmin peygamberlerini aynı kelimelerle inkar ettikleri görünür.Büyücü,aklı yerinde değil ,uydurma şeyler,neden ilahın görünmüyor ve şöyle olsaydı böyle olsaydı ya..biz atalarımızdan gördüklerimiz üzerindeyiz vs…

Peki müptela olunan şeylerde bir değişiklik görmek mümkün mü?Yani insanın hevası’nın peşinden gittiği şeyler..mesela;eğlence,yeme içme,şehvani şeyler..bunlarda değişmez…

Sapkınlığın varabileceği uçsuz bucaksız bir nokta yoktur.Çünkü zaman ve zemin ve kainatta var olan kanunlar bunun genişlemesine müsaade etmez.Sınırlı bir hayat alanı vardır.Para ve gençlik gibi iki potansiyel sahibinin elinde kaldığı kısa mühlet içerisinde hayvani hazların sebebi olan bir sermayedir.Sonra yaşanmışlıkları boynuna bir yafta olarak asıp kaybolur..Gençlik gittiğinde gençlikle olan şeylerde gider..her ne kadar cismin ihtiyarlaması egoyu sahibi namına etkilemese de,rağbet noktasında cazibesini yitirmiş pislik bir duruma gelinmiştir.Yani ne kadar istese de kendisine müşteri çıkmaz…

Para ise o da gençlik gibi yaşlandığında veya maliki cazibesini yitirdiğinde bir işe yaramaz..varisler veya hırsızların peşine düştüğü,belki de elin de olanın hakkında ölümünün düşüldüğü dehşetli ve merhametsiz bir sebep olur.

Her açıdan sefahatin, sapkınlığın elinde olan şeyler gayet geçici ve aldatıcı ve belirli bir süreye bağlı oyun ve oyuncaklardan ibarettir.

Ve zulüm sahipleri..bunlar ise zulümlerini sırtlanmış toprak altında din gününü beklemektedirler.

Konuyu sadet manasında en özet konumuna taşırsak..şeytanın telkini şu şekildedir.İman denilen şey sizin elinizde olan zevklerinize göz dikmiştir ve özgürlüğünüzü elinizden almak istemektedir.Oysa sizin zevklerinizin zararlı olan bir yanı yoktur.

Gençsinizi,eğlenmek hakkınız..Sağlığınız yerinizde elbette canınızın istediğini yapmalısınız.Sarhoş ve aşık olmakta ne gibi bir sıkıntı olabilir..efkar dağıtmak,biraz rahatlamak kime ne zarar verebilir.Açılıp saçılmakta ne gibi bir kötülük olabilir.Doğamızın gereğince yaşamak istiyoruz.vs vs vs…Temel noktada bu alt yapı,yani insanın kontrol altına girmek istemeyen fakat kişilik erdeminin ve saygınlığının bu kontrolle mümkün olduğu fıtri değerlerinden uzaklaştırılmasıyla sağlanır.Önceki yazıda da ifade edildiği gibi,ilmi ve insani ve de imani bir tecrübeye sahip olmayan insanlar,hayvani hayat mertebesinde yaşamak zorundadırlar.Aklın kendilerine olan baskısını ise sarhoşluk eğlence ve isyan gibi baş kaldırışlarla teskin edip,daha doğrusu iptal edip yaşamlarına devam ederler.

Burada örtülü ve en haince olan aldanış..kişinin isyanına giydirdiği elbiselerdir.Bu insanların Allah’a olan düşmanlıkları Müslümanlara yönelmiş tepkiler şeklinde kendini gösterir.

Bir idare ne sebeple dini değerleri yasaklayabilir.Hangi sebeplerle inancın temel unsurlarını yok etmeye çalışır.Hangi nedenle öldürmeyi,zindanlara sokmayı,yok etmeyi hayat tarzı,ideali olarak kabul edebilir.Bunun değişmez yegane nedeni Allah’a olan düşmanlıklarını,şeytan gibi ona tabi olan insanlara karşı yürüttükleri düşmanlıklar şeklinde göstermeleridir.Yine konu esasına baktığımızda..

“Şeytanın âdemoğluna olan düşmanlığı sebebi ile yürüttüğü strateji, insanoğlunu Alla’a düşman yapmak, isyana sürüklemek olduğu gibi, kendine tabi olan insanlar ise Allah’a olan düşmanlıklarını, onu seven ve itaat edenlere karşı gösterdikleri düşmanlıklar şeklinde sergilemektedirler.”

Yoksa neden tanımadıkları, bilmedikleri, hatta hiç görmedikleri ve kendilerine zarar vermeyen, vermek istemeyen hatta onların iyiliği noktasında emek sarf eden insanların hayatlarını zir-ü zeber etmeye çalışsınlar. Bu ancak Allah’ı ele geçirememek nedeniyle onun için yaşayanlara ulaşabilmenin kendini tatmin ettiği bir eylemselliktir.

Oysa manzara ne kadar net ve aldanmışlık ne kadar barizdir.

Allah denilen zat-ı Zülcelal..bütün kainatın sahibidir.Ve her şeyi yaratan ve idare edendir.Yarattığı her şeyi mükemmel ve kusursuz yaratan bir sanatkar,hayat ve ölüm elinde olan bir kudretin sahibidir.Böyle bir zata karşı düşmanlık ilan etmek ve onu sevenleri incitmek,onun için yaşamalarını engellemeye çalışmak,eza ve cefalarda bulunmak nasıl karşılıksız kalabilir..ve bu sessiz kudret her gün yeryüzünden yaklaşık 400 Bin cenazeyi hesap dairesine almaktadır.Ve büyük mahşer için ruhlarını uygun menzillere koymaktadır.

Kur’an incelendiğinde ve bu geleceğe dair olan haberlere bakıldığında, o aldatıcı şeytanın nasıl yan çizeceği, o aldanmış insanların nasıl pişmanlıklarla vaveyla edip fırsat istedikleri ve zulüm edip, alaya aldıkları insanlardan nasıl dilencilik yaptıkları görünür. Fakat bunlardan bazıları bu düşmanlıklarında o kadar ileri gideler ki bu dehşetli akıbeti ve ikazları işitmez ve göremezler.

Allah hiçbir şeyi ihmal etmez..hiç bir bahar unutulmaz..hiç zaman güneşin çıkacağı saat şaşırılmaz..asla yağmur damlaları bir biriyle havada karışmaz..hiç bir kar katresi bir diğerine benzemez ve ayrı ayrı yer yüzüne inmek hakkındaki konumunu terk etmez.Tohumlar,yumurtalar programlarının dışında bir ürüne ve ya canlıya dönüşmez..Hiç bir insan bir diğerine hiçbir parmak izi bir başka parmak izine benzemez ve daha nice faaliyetlerin gösterdiğinden anlaşılıyor ki burada ötelenen tek şey..mahşer denilen güne ertelenen işlerdir…Ve bu işlerin o güne ertelendiği erteleyen tarafından müteaddit şekillerde söylenmiştir.Ertelenmeyen ölüm bu geçiş biletini keserek iyi kötü herkesin eline vermektedir.

İşte hayatın mahiyetini anlamayanlar ebedi hayatta kalacak vehmiyle hareket ederler ve hiç ölmeyecekmişçesine hislere sahip olurlar ve tahriplerini bu duyguların aklı uyuşturan yanıyla yaparlar. Eğer insan maziye ibret nazarıyla baksa kendilerinden binlerce kat daha zalim, yıkıcı, tahripçi, sefih, dünya lezzetlerini dibine kadar yaşamış insanların esemelerinin bile ortada olmadığını ve insanların onları yad bile etmek istemediklerini görür. Yine de güncel sapkınlıklara beşeri idol olarak bazı insanların ızdırap içlerindeki ruhları yaşatılmaya çalışılmaktadır. Fakat bu konudan zamanın bile midesi bulandığından bu dayatma da kaybolmaya yüz tutmuş.

Evet konumuz olan insanoğlunun yoldan çıkmış dallin güruhu,şeytanın sözcüleri olarak misyonunu üstlenmiş..mesela şeytan ezan sesinden rahatsız olur ve duyamayacağı mesafeye kaçar rivayet edilmiş..Aynı şekilde bugün dava vekilleri ezandan kaçmaktadır.Dini emirlere riayet ve kur’an dinlemek iblisi rahatsız eder..aynen bugün vekilleri dinden ve dinin hasiyetine ait şeylerden rahatsız olmaktadırlar.Ahlak,ibadet,güzel hasletler kötü mizaçlı hiçbir hayra bir noktalık yeri kalmamış şeytanı nasıl rahatsız eder ve insanların bu yöndeki yaşamlarını bozmak için uğraşırsa,aynı şekilde mümessilleri bunun için çabalamaktadırlar.Burada şeytanla insan arasındaki far ve bağ şudur..İnsi şeytanlar,cini şeytanların misyonunu görev addederek,yapma,değiştirme gücü olmayan şeytanın eli ayağı,kolu bacağı olurlar.Çünkü şeytan sadece söyler,fısıldar..onun kralcıları bu fısıltıyı emir telakki eder,vücut olur ve vukua sebep verirler.

Evet Dostlar!

İhmal edilmeyenlere mühlet verilmiştir.Onlara tahripleri için izin verilmiş iradeleri ellerinden alınmamıştır.İman edenler de aynı konumda dır.Mühlet sahibi ve irade sahibidirler.Seçenekleri işaretledikleri hayatları yaşarlar.Ve ölüm herkesi eşitlik çizgisinde toplar.Ve sonrası ise o mühlet süresinde yapılan işlere ait notları almaya gelir.Geri dönüşü,tedavisi,ikmali,düzeltilmesi olmayan bir sonuçla baş başa kalınır.

Denildiği gibi”Keşke Bilselerdi”…Ve zarara bilerek razı olanlara merhamet edilmeyeceğini keşke bilselerdi…Boynuzlu hayvanın,boynuzsuz hayvandan hakkını alacağını keşke bilselerdi..zalimin görünüşteki izzetli ölümü ile mazlumun zilletli ölümünün arkasında bir büyük mahkemenin beklediğini keşke bilselerdi…Keşke dünya hayatının geçiciliğini,insanların yaratıcının emirlerine uyumu ve itaati noktasında memnun edileceklerini,isyan edenlerin,yakıp yıkanların karşılıklarını alacaklarını bilselerdi…

Ve en önemlisi “Allah’ın; KULUM BENİ NASIL TANIRSA ONUNLA ÖYLE MUAMELE EDERİM” dediğini keşke bilselerdi de, O’nu tanımaya, O’nun hakkında iyi zanna sahip olacak yolculuğa çıksalardı da “O’nun “EY ÂDEMOĞULLARI BEN SİZE ŞEYTANA TAPMAYIN DEMEDİM Mİ? Dediğini duysalardı………….Keşke…