20.10.16

Hasbihal -2

Zamanı âdemden beri gelen iki cereyan-ı azime diye adlandırıyor insan selini Bediüzzaman…
Birinci nehir-i nurani nübüvvet akağını kendine mesken tutmuş..diğeri ise nübüvvetin talimi olan kulluk hazinesinin acz ve fakr madenlerine kifayet etmeyerek, yahut idrak etmeyerek ,veya da isyan ederek kendi vedialarının üzerinde sahipliklerini iddia ederek dalalet vadilerinde akmış durmuşlar.
Nur ile zulmeti tefrik etmekten,
Hidayete mazhar olmak demek olan hakla ile batılı bir birinden ayırabilmekten,
Doğru olana talip olmaktan,
Hakka müşteri olmaktan,
Verimlilikten, bereketlenmekten, kendisinden fayda elde edilmekten, üreten bir değer olabilmekten,
Varlık âlemleri hesabın çalışacak bir idealin yanında içinde yer alabilmekten,
Yapıcı,muktesit,hikmet sahibi,anlayışlı ve zeki bir muhatap,akıl sahibi bir yoldaşlıkla safını belli etmekten..
İman sahibi olmaktan,
İslam nimetinin farkına varmaktan,
Güzel ahlakla ahlaklaşmaktan,
Zarafet,nezaket,letafet gibi değerlerin kendinde toplandığı bir şahsiyete mazhar olmaktan..
Nesirden, şiirden, güneşten, aydan, kelamdan, sözden, manadan anlamaktan,
Hüzne dalabilmek, şevke varabilmekten,
Yüksek himmetlere sahip olabilmek,kendi nefsine acıyabildiği ve onu hayra sevk ettiği gibi başkasının helakete ve felaketine karşı ciğeri yanmaktan..
Sevgililer ile sevenler ile sevilenler ile beraber olabilmekten ayrı kaldılar…
Evet,
Mukabele mahiyetinin ve seciyenin dışında tahripkâr nehrin saliklerinde bulunan muamma, bütün hasenelere karşı geliştirilecek bozguncu bir fikir bulunmalı ki nefes alabilsin.
Efkâr her nerede olursa olsun idame-i hayat için kendini kendine mahsus erzak ile beslemelidir. Durağanlık ve ortada bir noktadan söz etmek anlamsızdır. Ya mefkûrenin zirvesine çıkılacak ya da esfelin en safil dibini inilecek.
Ruhunda kalbinin derinliklerine hissedilmeyen bir hakikatin istikrarı olamayacağı gibi bütün letaifi asabi bir istibdat altında tutacak inat olmazsa dayatmanın hayatı da olmaz.
Bu nedenle hakkın kuvvetine malikiyet, keyfiyette mündemiç olduğundan, insaf ile ikmalinin eksere istinadı, şuur ve teslim istediğinden ittifak burada muhkem bir mevkide hem hizmet eder hem hâdimlerini bekler. Vucudi olan şeyler ancak delille beslenir. Bürhanlar ise hadsizdir.
Ama tekfirde bu lazım değildir. Çünkü cehil ve temerrüt inkârın yeşermesi için yeterlidir. Hem göz önünde zahmetsiz elde edilen menhus lezzetlerin oluşturduğu müptelalık sekrinden riayeti hayatlarını kolaylıkla devam ettirir.
Burada dilini kollamak,
Kalbine sahip olmak,
Ruhunu muhafaza etmek,
Günahlardan çekinmek,
Takdir etmek,
Tazim etmek,
Hakkı desteklemek,
Mücahede azmine sahip olmak,
Varlık için çalışmak,
Üretmek, fayda oluşturmak, acımak, himmet sahibiyeti, feragat, feraset, dirayet, ihlâs gibi zorunluluk ve karakteristik nitelikler olmadığından, bedava, zahmetsiz elde edildiğinden beleşçileri çok, şakşakçıları ziyadedir.
Bu güruhun lideri nesf-i emare ve amiri şeytan olduğundan şehvetten, garaza, garazdan kibire kadar bir silsile tahrip hesabına çalışırlar. Daha doğrusu adem-i mesuliyet ten neşet eden vazifesizlik neticenin tahakkuku olan zarar ve ziyan için kafidir.
Kaos ne olursa olsun, etrafı be muhteviyatı ne kadar mütenevvi ve çeşitli bulunursa bulunsun bunun altında yatan enaniyetin tuttuğu sapkınlık yolundan başka bir şey değildir.
İnsanın bu vecihle kendiyle hadiseleri kıyaslaması,
İşine gelenlerin ve menfaatlerinin peşinden gitmesi,
Nefsine olan itimadı,
Kendi aklına olan güveni,
Çıkarlarının her şeyden ileride olarak korunması,
Riyakârlık, münafıklık his ve tutumlarının fasıklık ve fücurla el ele vermesi
Ve fikrine yardım eden her ne olursa olsun onu dost telakki etmesi gibi şeytani bir arkadaşlıkla yürünmesi,
Bahaneler, zanlar, vehimler ile kör edilmiş gözlerin karanlık bir dünyasının oluşmasına sebepte egonun eseridir.
Farklı olmak düşüncesi, farkındalık iddiası, zekâvet zannı,mugalâta ve efkârı batılanın kusmuğundan beslenmekte egonun mahiyetindedir.
Kendini tevkil etmek, ehliyetli ehliyetsiz herşeyde görüş bildirmekte bunun eseridir.
En kısa ifadeyle aslında kendinin ne olduğunun, nereden gelip nereye gittiğinin farkında olmamak ve bu farkındalık zorunluluğundan göz kapayarak, âmâlığına gerekçeler üretmekten başka bir şey değildir.
İnsan kabiliyeti muhtelif..anlayışı ve bakışı farklı farklı..Her yolun kendine mahsus mihmandarları var.Dalalet yolunun mihmandarları da hidayet yolunun kandilleride bellidir.
Hevesata davet eden,
Bencilliği besleyen,
Hep şahsi halklık ve tenkit tarafında bulunan,
Kibirli olan,
Gıybet gibi alçaklıktan kendi kurtaramayan,
Gözü ve gönlünü haram şeylere sevk eden,
Öteleyen,
Vazifeden kaçan,
Sürekli mazeretler üretim daimi mazur olan,
Güzel görmeyenler,
Düşüce estetiğini kaybetmişler,
Sürekli öfke ve kin içinde olanlar
Sinirini kontrol edemeyen,
Huzuru tanımayan,
Nefsine itminandan başka şeyden mutlu olmayanlar
Başkası için iki damla gözyaşına sahip olamayanlar,
Hayatta hiçbir işi bitirememiş olanlar,
İki yakası bir araya gelmeyenler,
Her şeylerini kaybettikleri halde hiçbir şey olmamış gibi ayaklarının altındaki boşluğu görmeyenler,
Düştükleri çamuru miski amber diye yüzüne gözüne sürenler vs……..Hepsi bu asar-ı meşumenin evlatları ve efkarı batılanın gafil ve cahil gayri meşru çocuklarıdır.
Sapkın olmak illa küfrün aşikar yerinde olmak demek değildir. İslam ahlakından mahrum ve uzak her davranış o taifeye dahil olmak demektir. Küfrün babaları çocuklarını ego zehriyle besler ve bu gıdadan müstefid olanlar için şeytan gayet zeki bir stratejisttir.
Aklı hakikiden istifa etmiş ahmaklar için evet şeytan gayet zekidir. Vehmi fikre dönüştürerek fıska değer katar. Taliplisini kulluk şerefin havalandırarak daha iyisini yapmak fantezisiyle uzaklara götürür.
Burada en kötü yanılgı şudur;dalalet için işe yaramayan aptalları şeytanda sevmez.Bir ayağı güya hakikatte bir ayağı iblisin yanında olanlar iblisler içinde münafıktır.
Şeytan bu adamlar samimiyet bulmaları ve kendi safına ciddiyetle katılabilmelerine hizmet eder..
Önce değerlerin altı kazılır,
İdeal ipleri gevşetilir,
İnaç bağları zedelenir,
Kusur gören gözlüklerle muhakeme hafifleştirilir,
Hatalar ve günahlar hafife alınır,
Zayıf emarelerden dayanak noktaları tesis edilir ve uçan balon için vurucu darbenin planı uygulanmaya başlar…İblis bu hizmetinde çok mütevazidir.Varlığı hiç belli değildir..Çünkü o artık sahiplenilmiş bir fikre dönmüştür.Zatının önemi yoktur çünkü davası şakirtlerince sahiplenilmiştir.O kendi taifesinde itibarlı bir şeytan olmuştur.
Alem-i İslamın ihtilafından elde edilen ve imtizaç manisini dikkatle düşünebilen her kes bu manzarayı görebilir.Sınıflanmak ve meşreplere bölünmek ve düşmanlara dönüşmek……………..
Kişisel alemde ise eserleri yukarıda bahsedilen kısımlardan da belli olacağı gibi, yanlılarını,dalmışlarını hissedar etmiştir.Dalkavukluk,iki yüzlüğün yanında farkında olmadan düşünce selametini kaybetmek gibi neticeler vardır.
İmani zevkini kaybetmek,
İslam dairesine hürmetini yitirmek,
Saygı ve saygınlıktan uzaklaşmak,
Anlayış ve kavrayışın cihetleri ihata eden görüş açısından uzaklaşmak,
Farklılıkları görememek,
Kalp lezzetinden yoksunlaşmak,
Gönül huzurundan düşmek,
Duasızlaşmak,
İhtiyaçlarının farkına varamamak,
Tövbesizleşmek,
Ne yapacağını bilmemek,
Hiçbir kitabın sonunu getirememek,
Hiçbir fikri kabullenmemek,
Din kardeşliği ile ilgili olgulardan uzaklaşmak ve yalnızlık gibi bir noktaya doğru sürüp giden bir durum bir kanserli yaşam……………

Oysa hidayet mazhar olmak,kalbinin önüne gelen doğruyu tasdik etmekten ibaret bir şeydi..
Yanlışların ürkütücülüğünde uzaklaşmak ve kusurlarından teberi edilmekle süslenen bir kalpten ibaretti..
Sadakat ve kanaat ölçülerinin rıza dairesine misafir ettiği bir gönlün kabiliyetinde müştefid olacağı nimetlere ulaştırılmasıydı..
Her şeyin maliki kim olduğu..
Her şeyin mutasarrıfının kim olduğu..
Zerrelerle şemsi bir tutan, mahlûkatın bütün enfası elinde olan,
Mevsimlerden ölmelere,dirilmelere kadar olan bütün faaliyeti acibenin kimin eseri olduğu..
Ve kalbindeki en ince hatırata kadar bilindiği hakikatinden aldığı ünsiyet ve bilmekten gelen emniyet,tasdik ve takdirden neşet eden hayret ve imanıyla kazanılan bir bakıştı..
İman büyük bir nimetti..
İslam büyük bir aile..Yüzyirmidört bin enbiyası,yüzyirmidörtmilyon evliyası,hadsiz asfiyası,aktabı velisi,müdakkik ve muvahhid alimleri,müçtehid ve imamlarıyla Allah’a kulluk etmeye azm etmiş koskocaman bir devletti…
Nübüvvet yolunun yolcuları..
Rablerine olan kulluk ve icraatlarına olan rızalarıyla sevildiler.Gönül kapıları açıldı..kalplerinde kin ve nefret kalmadı..Nefislerinin nedametleriyle boyunları büküldü..Şükür içerisinde mukabele edebilmenin yollarını aradılar.Rablerinin rızasından başka şeylerle meşgul olup midelerini bulandırmadılar...