20.10.16

Dönüş

İnsanın düşmanları pek çok,belaları pek fazla… Başta kendisi ve arzuları, istekleri şeklinde ifade edilmiş…

Dünyanın akışı ve hadiselerin görüş ve etki mesafesine girmesi, insanın davranışları, olaylar karşısındaki tutumu karşılığında şeklini belirlemekte…

Neticelerin en müteessir edeni yani üzeni,insanın kendi eliyle kazandıklarıdır.Elinde olmadan başka şeylerin tesiri ile ortaya çıkanlara karşı yumuşatıcı,kabullendirici bir yapı insanın düşünce ve ruh dünyasında hafifletici etki sağlar.Genel afetler,ölümler vs gibi..Ölümlü dünya..hayat devam ediyor..takdir-i İlahi..ne gelir elden..Sabırlar diliyorum..bu da geçer vs. vs. vs……Fakat insanın kendi kazdığı kuyuya düşmesi,faaliyet birikimleri,sebep ve sonuç ilişkileri ile boynuna asılı bulduğu neticeler öyle kolayına kabul edilebilir şeyler değildir.

Çünkü sebep sonuca ilişiktir. Yani seninledir, elinde, dilinde, ruhunda, kalbinde, aklında ve ortadadır. Bir yerin kesilmiş ise ömür boyu o izi ve nedenlerini taşırsın gibi… Bizzat olayın içinde olmak, aksiyona katılmak insanda kalıtımsal sonuçlar bırakır. Ve baskından uzaklaşmak kolay değildir.

Yaşanılan şeyler,yaşam nevi itibariyle çıktılarını oluştururken,bir süreç beslemesiyle birlikte gelir.Örneğin bir damarın tıkanması aniden oluşmaz..Bir iç organ birden kullanılamaz hale gelmez.(Kazalar vb hariç)İnsana felç bir birikim sonucu uğrar.Dolayısıyla bu tür gelişmelerin olumsuzluğundan necat bulmak bir dizi cerrahi operasyonu,ani müdahaleyi gerektirebilir.Ya o uzvun bedenden uzaklaştırılması,ya tahrip olmuş yerin ayrıştırılması,ya nakil vs..yine sonuç itibariyle hiçbir şey eskisi gibi olmaz.Bu nedenle hayat tüm maddi manevi sağlık aşamalarıyla önemlidir.

İçsel ve duygusal yaşam, yani hisse, duyguya, düşünceye dayalı olan yaşamında darbe aldığı, yaralandığı, tahrip olduğu birçok cephe vardır. Konu başında denildiği gibi insan, birçok düşmanla mücadele etmek zorundadır. Bu bağlamda savaşı kazanmak stratejik bir ordu düzeni, hareket kabiliyeti, ikmal ve karargâh desteği ile mümkündür. Yoksa her planlı taarruza, etki ve tepki yaklaşım refleksi yeterli bir müdafaa biçimi değildir.

İnsana hücum eden her şey insanın sonsuz yaşamını etkileyecek biçimde organize olmuştur ve tüm ömür mercek altındadır.Çocukluktan başlayan akınlar vardır.Erik çalmak,komşu camını kırmak,hayvanlara kötü davranmak,eşyalarını hor kullanmak gibi..Genç olunca daha başka şeyler..daha tatmin özellikli ve ego merkezlidir..kendini kabul ettirmek,marjinal takılmak,cesaret,cüret,farklılık arayışı,kimlik bunalımı,aşk,kıskançlık ve beden yaşantısının hayvani keşfi vs..Orta yaş ve ileri yaşlar gençlik evresinin kalıntıları ile şekillenir.Ve neticeleri ise o geçmiş verasetin vesayetinde kuruntulu bir geleceği tanzim eder.Zevksiz,vakardan uzak bir yaşam akıbetinin çürük asasına dayanarak ömür tüketilir.

İnsan tercihlerinde özgürdür. Bu nedenle de sonuçlarından sorumludur. Tercih etme hakkı olmadığı şeylerin sonuçlarına yönelik ise bir mesuliyet taşımazlar.
Evet, insanın kendine yönelik almış olduğu yara bereler, kalp ve ruhundaki deformasyon, insan hakkında yaratılışı ile başlayan bir iddiayı ve talebi göz önüne getirir. Yaratıcının ilk insan Âdem AS. Yaratması ve insan nevi hakkındaki planı ve insana verilen özelliklerin teşhir edildiği bir boyutta, şeytanın ve meleklerin yaklaşımı imtihan edilecek konunun da bölümlerini belirgin hale getirmişti.

İblisin kıskançlığı ve itirazı, meleklerin ifadeleri ve yaratılış hikmeti hudutları belli bir tabloyu ortaya koydu. Yaratıcı insanı yaratış hikmetinin temel olgularını gösterdiğinde, şeytan insanın mağlup olunabilecek özelliklerini tespit etmiş ve yaratılış maksadının karşında yer alarak, isyanın en büyüğünü uygulamak için mühlet istemiştir. Güya insanın halife seçilmesi, ilahi planda bir hataydı ve o bunu ispat edecekti…

Aynı yaklaşımın benzerini meleklerde göstermiş fakat hikmetin tahakkuku, yani insana verilen özelliklerin sadece tahrip etmek olmadığını, onda bulunan cihazların en yüksek şekilde yaratıcının amacı doğrultusunda netice verebileceğini ve üstün bir yaratılışa sahip olduğu hakikatine ulaştıktan sonra, insana düşmanlık beslemenin tam aksi istikametinde, fayda temin eden, yardımcı unsurlar olarak komunlandırılmışlardır.

İnsanın yaratılışı iki farklı görüşü ve karşılığı ortaya çıkarmıştı..Birisi,insandaki nefsani özellikler menfezinden girerek onu bozacak ve ilahi planın yanlışlığını ispat edecek bir şeytani ekol..Diğeri ise,bu düşüncenin yanlış olduğu ve planın mükemmel bir plan ve mazharın en güzel bir mazhar olduğunu kabullenip,daha doğrusu fikri değişip,hedef ve planın realitesini kabul edip,yaratıcıyı tüm noksan sıfatlardan tenzih ederek boyunları eğmiş ve proje içerisinde katkı sağlayanlar olarak yer aldırılmış,görevlendirilmişlerdir.

Bütün hayatımızda asıl izlediğimiz şey ve yaşadıklarımız, ortaya çıkan sonuçlar yukarıda özetle söz edilmiş konular ile kesişir. Alınan yaralar, neticelere yaklaşım, olumsuz hayat algısı, isyanlar, itirazlar, görevsizlikler ile insan, yaratılış planın doğru bir plan olmadığı noktasında şeytanın iddiasını ispat etmek adına elde edilen çıktılardır.

Yani işte görülüyor ki;

Halife olarak adlandırılmış olan insan, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda yaşamaya müsait ve her yaptığını bizzat isteyerek yapan, zevk peşinde koşan, her şeyi kendi çıkarına feda edebilen, en küçük kışkırtma ile yoldan çıkan, iradesiz, cahil, basit bir mahlûktur. Yaratıcının bu insanı halife olarak tespit etmesi hatalı bir iradedir.

Eğer insana hakkında elde edilen bu sonuçlar direkt olarak söylense idi bunların hiç birini kabul etmezdi. Ancak yaşam tarzının içine eritilmiş olduğunda hiç birinin farkına varmadan bu sonuca isteyerek ve bilerek koşmaktadır. Öncelikle bir defa olsun kendisinde bir meyil oluşması, bir lezzetin tadına varılması zamanla alışkanlığa döneceğinden, daha sonra müptelalığa ulaşacak ve terki mümkün olmayacak bir konuma taşınacaktır. İşte kendi isteklerini ilah edinme durumu burada ortaya çıkacak ve desisenin aktif bir potansiyeli ve savunucusu olacaktır.

Hayat bardağında şehvetin adı aşk ile eritildiğinde, cömertlik ve iyilik, hastalık olarak kabul edildiğinde, hak kuvvetli olmakla yer değiştiğinde, hayâ, edep özgürlük adı altında çirkinleştiğinde, hiçbir anlam içermeyen, sadece mutsuzluk enjekte eden şarkılar, müzikler ruhun gıdası olduğunda, güzel şeyler yapmak için yaşlanmak beklendiğinde, çekiştirme, kovuculuk basitleştiğinde, boş işler haber almak, hiçbir niteliği olmayan kitaplar ve okumakla entelektüellik olduğunda, ölüm, daha çok var ile isimlendirildiğinde insanın cevheri bozulmuş ve ele geçirilmiştir.

Diğer taraftan, insanlığının farkına varmış, dünyanın geçiciliğini anlamış, görevi kabul etmiş ve hayatı tüm niteliği ile yaşamaya çalışan ve yaratılış planı doğrultusunda yaşayanlarda vardır. Bunlar az ve değerlidirler. Rablerini tanımaya, onun isteklerini kavramaya ve hayat yolculuğunu meşru daire denilen yerde geçirmeye azmederler.

Yukarıda söz edilen mağlubiyet tablosuna, Yaratıcın çok ciddi artıları vardır. O’da tüm bu olumsuz gelişmelerle elde edilen sonuçlara karşı duyulan pişmanlık duygusu ve bunu itiraf ederek ifade edilen bağışlanma dileğidir. Meleklerin farkına varıp, Allah’a rucu ettikleri gibi kendi yaratılış sebebin fakına vararak, o çizgi üzerinde yürümek isteğidir.

Evet, Şeytanın bütün çalışmasını iflasa sürükleyen hatalarının farkına varmış bir insanın, kusurlarını Rabbinin huzurunda eteğine dökerek, af beklentisidir. Bir anlamda yaratış planı Allah’ın rahmeti ile desteklenmektedir. Bu nedenle şeytan buradaki stratejisini kendini unutturmak, kişinin farkına varmasını önlemek, yapılan hataları süslü göstermek, ciddi işleri önemsizleştirmek gibi noktalar ile oluşturmuştur. Bu nedenle tövbe etmek, her işe besmele ile başlamak, hata yaptığını da yapmadığını da düşünse tövbe etmek gibi tavsiyeler, emirler ısrarla beyan edilmiştir.

El hâsıl, dikkatli bir yaşam, titiz bir algı hayatı ebedi renklendirecek ve helal dairesinde nefes almanın lezzetini ortaya çıkaracaktır.
Kuzu postuna bürünmüş kurtların farkına varmak dileğiyle…

"Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar." (Zümer, 39/53)

De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”(Mü’minûn 97)

“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”(Mü’minûn 98)

Âmîn