19.10.16

Dinlence

Susmak bilmenin en son ulaştığı noktadır aslında..kalabalık kelimelerden kurtulmak ifadenin en doğrusunu bulmaktır mesela…

Marifet ve muhabbetin eninde sonunda kendini bir “Hu” zamiri ile ifade edebileceği gibi…

Durulma ve safileşmek güneşin karşısında buharlaşarak çiğ tanesi olmaktır.Benlik ve bencillikten uzaklaşan ve tebahür eden her hiçlik,elle tutulmaz,gözle seçilemez bir vücudu daimide var olmak anlamına da gelir de diyebiliriz.

Bu hiffeti yakalayamamak benlik gölgesi altında ezilmenin sebebini oluşturur.
Ben düşünmeliyim,
Ben güçlü olmalıyım,
Ben ayaklarımın üzerinde durmalıyım,
Bilmeli ve bilinmeliyim,
Önemsenmeliyim,
Kim O?
Benim ben……………..Küçücük mikroba mağlup olan kudretli ve hakir Sultan………

Oysa insan, ulaştıkça uzaklaşmalı kendinden, uzaklaştıkça ulaşmalı bensizliğe…

Tırtıl kelebek suretine tebdil edildiğinde terk ettiği zaman ve içinde bulunduğu mekânla ilgilense, kısacık ömründe belki de gökyüzünü göremez. İnsan bilsin bilmesin ömrü bir neticeye doğru gelişmektedir. Hayali, fikri kendini sabit bilse veya öyle tasavvur etse yahut gözlerini kapasa da bu değişmez. Yakın geleceği sonsuzluğun kapısında onu beklemektedir.Dolayısıyla her hadise bir anlam yükü olduğu gibi, her bilgi ve doğru düşünce de bir mananın devamını temin eder.

Her öğrenilen şey ve marifet kesbedilen konu veya başka türlü içsel kazanımlar insanı kendine yönelik bir ilgi bataklığına sürüklüyorsa, yükselebilmek için, dibe çöküş nedeni ağırlıklar kurtunulması gereken şeylerdir. Onlarca cilt kitabı yanında taşımak yerine, okuyup muhteviyatı bilmek gibi…

Hayat ve manası okunması gereken harflerden, kelimelerden, cümle ve satırlardan, az sayfalı ve de çok sayfalı içeriklerden oluşur. Bu kitabı okuyabilen, manasını alıp nakışlarını, süslerini, kışır ve kabuklarını bırakabildiğinde ve kendi ölçü aletlerinden de vazgeçebildiğinde özgürleşir. Sınır çizgilerini aşmamakla kendisini ilgilendirmeyen, söz geçiremediği, bir türlü düzeltemediği, kontrolü kendi elinde olmayan ve peşinden getiremediği şeyleri terk eder.

Yoksa kendini önemsememin ağırlığı, beğendirme külfeti, desinler düşüncesi, her şeyle ilgilenmek gibi boynuna astığı alakadarlık küfesi, beni sevsinler sikleti ve dünya hayatını ebedi zannetmek fikri ve yaşam biçimi hayat lezzetini kaçırır.

Çünkü;

Kendini ispat etme çabaları derin bir kuyudur.
Bilmiyorum diyememek, insanı maskara yapan bir tutumdur.
Olduğundan büyük görünmeye çalışmak, ahmakça bir mahkûmiyettir.
Başkalarının beğenisine göre davranmaya çalışmak ve davranışlarını ona göre ayarlamak divanece bir durumdur.

Feryadı duymayan ve elinden akıp giden şeylerin arkasında baka kalmak ve hayatı sadece bu âleme ait görmek acıların büyükçe bir kısmını oluşturur.
Bu gibi hallerde insanın her terk ettiği nefsanî amaç onu hafifleştirecektir. Eğer insan kendi isteklerini olduğu gibi kabul etse hiçbir direniş göstermese, küçük dünyası esaret altına girmiş demektir ve tonlarca leşi sırtında taşımak zorunda kalacaktır.

Demek ki insan kendi başına musallat ettiği şeylerin belasına uğrar. Oysa mülkü mülk sahibine bırakmak, kendini o’nun mülkünde memluk kabul etmek hakiki hürriyetin alfabesidir.

Yorgun olduğunu düşünen dostlarımız..bindiğimiz bu hayat gemisi,kaptanına güvenmek şartıyla hepimizi sahili selamete çıkaracak niteliktedir.Madem bu sefineye bindik,sırtımızdaki,hakimiyet ve tereddüt çuvalını güverteye bırakıp,üstüne oturarak etrafı seyredelim..Ne dersiniz?