19.10.16

Aklın yolu

Değerli Dostlar; evet, insan aldanır… Aldanmak, yanılmak, yanlış yapmak vs. tüm olumsuz gidişat beşeri durumlar olarak kabul edilir. Ve gerek örfi olsun gerek inanç açısından olsun, hatalı konumu idrak etmeye ve bağışlanma dileğine bağlı olarak, fiil ve sonuç toleranslı bir karşılık bulabilir.

Bu konu hakkında gerek inançlı olanlar, gerek çeşitli toplum kültürüne sahip kesimler, erdem işçileri vs.Failin durumuna göre,muhtelif bilgi ve çeşitli söylemlere sahiptirler.

Ancak hatalar, yaşını başını almışlar açısından genellikle bazı ölçülerle ele alınmaktadır. Bu ölçü ise; durumun farkına varma, sonucu idrak etme, şiddetli pişmanlık, itiraf, tekrarlamama ve sığınma çerçevesinde yapılanmıştır.

Kısaca biraz tanımlarsak;
Yapılan fiilin doğru bir fiil olmadığının farkına varmak,
Elde edilecek sonucun olumsuz içeriğini kavramak,
Akli ve vicdani pişmanlık hissetmek,
Yükümlülüğün ağırlığından kurtulma meyli ile itiraf etme isteği,
Temayül ettiği hedefi kanıksamak ve tekrarından korkarak dayanacak bir güç aramak…

Faalin yukarıda söz edilen yaklaşımı kendi elinden gelenlerdir. Bağışlama, temizleme, kabul etme suçun işlendiği makamın, muhakeme, prensip, adalet, mahiyet sıfatları ve karşılık verme iradesine bağlıdır.
Muhavere hedefimiz açısından meseleyi bu bağlamda genişletmeyeceğiz. Burada failin elinden gelen kısma temas eden hususları kısaca ele alacağız. Ölçü çerçevesinde belirtildiği gibi asıl olan durumun farkına varılmasıdır. Farkındalığı iletken kılıp diğer unsurlara yönlendiren şey ise tahlil ve teşhis esnasındaki SAMİMİYETTİR.

Ancak farkına varmak ve farkındalığı oluşturmak doğru çalışan bir aklın eseridir. Zekâ ise bu düğümü çözmek için çare sebeplerini aktif hale getiren analitik yapıdır. İrade ise kendini tanımlamış bu sonucu tüm yapı namına ilgili noktaya teslim eden yaklaşımı sağlar.

Doğru çalışmayan bir akıl kendini konumunu analiz edemez. Analiz edilemeyen durum ise kendisi için bir çözümcü veriye sahip değildir. Zeka verimsiz olarak akim kalır. İrade ise varlık eseri gösteremez.

Hatalar bağımsız ve yapanın yanına kalır negatifler değildir. Azmettiricileri, temayül tahrikleri, faalin ruh hali, eksiklikleri, donanımsızlığı, bilgisizliği, tembelliği, egosu gibi bir bileşen topluluğu gayet etkili bir şekilde bu oyunun içindedir.

Kişinin aleyhinde olan bu durumu lehine çevirmesi tamamen bilgi ile bağlıdır. Bilginin sonucu etkilemesi ise isteklilikle ilişkilidir.
Hatayı bilmek,
Kime ve neye karşı işlendiği alanı bilmek,
Nasıl davranacağını bilmek,
Ve buna istekli olma nedenlerinin bilincinde olmak..doğru şekilde bir yol takibini netice verir ve muhtemel olumlu sonuca da ulaştırır.
Yani hiçbir şey basit, adi ve ucuz elde edilmez. Yine hiçbir şey tahrip etmek kadar basit bir sermaye aldatmacasına sahip değildir.
Akıl etmek bir insaf ve nezaket yaklaşımıdır.
Doğruyu görmek mütevazı bir boyun eğiş sonucunda basiret olarak kazanılır.
Kusurunun farkına varmak, ancak kendi kusurlarıyla uğraşmakla kendini gösterir.
İtiraf edebilme, sonucun vahametini izan edebilen ve kurtuluş için çabalayan latifelerin iradeyi tetiklemesine bağlıdır.
Sığınma ise; zayıflığının altın ezilen insani özelliğinin eline, takat yettiremez, yitirdiklerini yerine koyamaz fakirliğini de vererek, korktuklarından emin olmak için, emin, kudretli, kavi, merhametli ve muktedir bir istimdat ve istinat dairesi bulmaktan ibarettir.

Kendi hatasını göremeyenler hakikati de göremezler..
Kendi kusurunu itiraf edemeyenler,başkalarının kusur ve hatalarıyla meşgul olurlar..
Hakikati göremeyen, olumsuz tahripkar şeylerle meşgul olanlar, egolarını şımartan kötü ahlak yapılarıyla bozgunculuktan lezzet almaya başlarlar.Ve tüm hayırlı duyargaları mühürlenir.Yüksek hisleri kaybolur,dibe doğru çekilmeye başlarlar..tüm ağırlıklarıyla başkalarına zarar veremeyecek bir derinliğine haps olur yalnızlaşırlar.Bedi’nin kavline göre,fenalık sakildir aşağıya doğru hareket eder.Yine bir manaya göre,başkalarının zarar görmemesi için kalpleri ünsiyetten tecrit edilir.Ki o muzır zararlı şeyler dışarıya çıkmasınlar...

Durum değerlendirme kabiliyetini kaybeden bir muhakeme, başka sebeplerin tesirinde kalan, her vehmin ve kurgunun elinde oyuncak olan, her akıntıya kapılan, heveslerinin esiri olmuş, cahil bir ahmaklık derekesine alçalır.

Varlık mahiyetini kavrayamayan, durumsal yapısını analiz ve tetkik edemeyen bir insan. Tüm mükemmelliğin kendi noksaniyetini idrak etmesi nispetine bağlı olan marifet dairesini keşf edemez. Manevi körlükle körkütük olur. Duygusuz, estetik anlayışından uzak, mutsuz, doyumsuz, bahaneci, müteriz bir saldırgana döner…

İşte akıl büyük bir nimettir. İnsanın noksanlıkları onu tam olana götürmek için yapılandırılmış eksiklikledir. Farkına varmak tümüyle hidayete mazhar olmak işidir. Marifet bilmek inceliğine kavuşmaktır.
El hâsıl kul insan olabilmek, imani bir zerafet ile işlemek ve şefkatle işlenmekle ilgilidir. Rahmetten istifade etmek başka, merhamete mazhar olmak başkadır…
………….
Ebü Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab:

- Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.

Müslim, Birr 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 2

Baki Selamlar