19.10.16

Âdem yalnız kalınca...

Değerli Dostlar!

Âdemin ademle savaşında harici desteklerin yardımı ne kadar önemliyse, Âdemin kendi karşılama, savunma, yumuşatma, geri çevirme, kabul etme, kavrama, anlama, düşünebilme, yorumlama ve fikir üretme gibi akli olan manevra kabiliyetinin de yeterliliği, gelişmeye yönelik yapılanması önemlidir. Ve muhtemel en önemli olan da budur.


Kişinin olgunlaşmış kıstasları, gelen doğru ve yanlış durumları, riskleri veya yararları lehinde ve aleyhinde değerlendirebilecek konumda olması esas olan yaşam dinamiklerini yerli yerine koyabilir.

Çünkü doğru bilginin kaynağını korumak, dejenere olmaktan kendini korumuş bir toplum kültürüne sahip olmak pek kolay değildir. Bilginin ilmi olarak bir noktada kariyerini muhafaza edememesi onu cehaletin defterinde değişime uğratarak kıymetsizliğe, öyküye çevirebilir.

Toplumun maddi ve manevi tüketim alışkanlıkları kişisellik ekseninde tesirini göstermeye başladığında, fikrin iradi yapısı kırılmaya, özgün direnişi soft ve kırılgan bir pahaya inkılâp edebilir.

Malum zaman ve zeminin mizaçlar üzerinde etkisi vardır. Bu konuya inancın eylem literatüründe; azimet ve ruhsat denilir. Yani bir konunun asıl maksadı üzerine kararlı bir şekilde davranmakla, zorunlulukları ölçümleyip tölere edilebilir yanını ele almak arasında mesafe gibi.

Buna bir anlamda da tevil denilebilir. Belirli delilleri bir araya getirerek lehinde bir hükmü çıkarmak veya mazur bir duruma uygun bir elbise hazırlamak gibi. Bu konu her ne kadar zararı engellemek, uygun ve uyulabilir bir hale getirmek noktasında eylemi zarardan korumak adına değerlendirilse de zamanla kendi konumunu kaybedebilir.Yani kredi kartı kullanmaya başlamak gibi.

Bu tevil konusunda hassas bir nokta var. Ancak bu konu bizim konumuzla ilgili olmadığından ona bir atıfla işaret edip etraflıca değinmeyeceğiz. O da Müteşabihat denilen, yani benzeştirerek yapılan anlatılarda konuyu kavramak için kullanılan tevil yolu, teşbihi idrake yaklaştırır.

Evet, şahsi çıkarların söz konusu olduğu yerde, Etik olarak bazı engellerin yol kesmesine karşı çıkar eğiliminin konuyu yenilir yutulur hale getirmesini buna başka bir örnek olarak verebiliriz.

İhtiyacım var..Çıkış yolum yok..Herkes aynısını yapıyor..Kimse yanımda olmadı..Zararı küçük..vs vs vs.

Fakat bilinmez ki bu ruhsat denilen şey zamanla tavize ve değerlerin gerekli saygınlığını koruyamama durumuna doğru yol alır.

Bir anlamda müptelalık gizli olan bir his ve bağlılık enerjisini açığa çıkarmak ve onun akımına kapılmaktır. Bu nedenle kutsal öğretiler ve erdem eğitimleri, insanları bu kötü enerjiyi açığa çıkaracak etkinliklerden uzak tutmak konusunda baskındır.

Sadede dönersek, toplum; politik, ekonomik, kültürel olarak birçok etkileşime maruz kalabilir, kökleri yerinden çıkabilir ve kutuplaşmalar kültürel yapıyı hiçe sayabilir. Böylelikle insanın asıl meselesi ötelenebilir, merak ruhsatı taraftarlık duygusu dikkati başka yöne çekerek, Âdem başka bir sahnede kısacık ömrüne rağmen kurulan bu oyuna kendini kaptırabilir. İşte burada önemli olan kişisel yetkinlik, şahsi olgunluk ve bilgi donanımı elde edilen verileriyle konumunu muhafaza etmekte insana pozisyon belirleyici bir rol oynar.

Buna kısaca başkalarından bir şey beklememek ve başkalarını bizim beklentilerimize en iyi cevap verici olarak değerlendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Mesela siyaset insan mutluluğunu temin edebilir mi? Politik manevralar ne kadar yaşam enerjisi verebilir? Tüm Sivil toplum kuruluşları bir araya gelse insanlığı genel olarak saadete ve huzura taşıyabilir mi? Tüm psikologlar, psikiyatriler bir araya gelse bir ruha ne kadar dinginlik ve sürdürülebilir bir güç sağlayabilir? Tüm falcılar en iyi yalanlarıyla bir araya gelseler, tüm hikâyeciler, şairler bir araya toplansalar kaç kişinin yastığa başını koyduğundaki emellerini, korkularını teskin edebilir?

Asıl enerji kaynağından uzaklaştığında ve siluetlere çarpıp gölgelere rast geldiğinde aydınlatıcı etkisini kaybeder. Aynalar suretlerin aslını gösterme noktasında sadece yansıtıcıdırlar.

Toplumla gelen şeyler, genel anlamıyla bizlere gelene kadar birçok kokuyu üzerine alan, tadları ve renkleri karışmış, görüntüsü bir şey ifade etse de aslında oyalamacı bir kimlik kazanarak gelir ve çığ gibi büyük manasız bir hüviyete bürünür. Ve insan yaşadığı toplumdan zarar görmeye başlar. Kimse bu büyünün bozulmasını istemez. Hiç kimse gerçek bir dünyanın varlığını düşünmek istemez. Çünkü oyalanmak ataletle öyle bir özdeşle hale gelir ki kendisini rahatsız edecek, ona bir sorumluluk yükleyecek hiçbir şeyle ilgilenmez.

Ve düşünebilen insanlar yalnızlaşır. Bu noktada üç kaçınılmaz hareket vardır.

Birincisi: Düşünceyi, aklı bir kenara bırakıp bu akıma kapılmak.

İkincisi: Kayıtsız kalmak ki bu da bir nevi ölümdür.

Üçüncü: Durumu kavrayıp içsel bir yolculuğa başlamak.

Burada asıl konu da budur. Kişi için, her şeyin ondan yüz çevirmesi ya da onun her şeyden yüz çevirmesiyle başlayan kendi kendine bir yolculuktur.

Âdemin yalnızlığı olarak görünen bu yolbaşı beklide onu tüm ihtiyaçlarına götürecek bir ayrım noktasıdır. Eğer insan düşünerek terk etmeye karar verdiği bir anlamsızlığa sahip olmuşsa onu manaya götürecek, anlama kavuşturacak bir gemiye binmiş demektir.

Değerli Dostlar!

Âdemin hayat yolculuğu tercihler ve bazen de zorunlulukla üzerine tesis edilmiştir. Bilmek öğrenmek, okumak düşünmek bu tercih ve zorunlu yol ayrımlarında lazım olan donanımı ifade eder. Hayatın yaşanılması veya bitmesi hep bu dağarcığın yeterliliği ile ilgilidir. İnsan bir gün hayatı ile ilgili çok önemli bir karar vermek durumunda kaldığında, onu zarardan koruyucu ve ona çözümcü olabilecek bir kararı ancak, aklının ve kalbinin heybesine yüklediği bilgi ve ondan doğan duygusal eğilimlerle ile verebilir.

İnsanın akıl ve kalp kütüphanesi boş olduğunda,kendi içinde kendi konum ve durumunu okuyacak bir satır yazı bulamadığında..çoğunluğun aktığı rehavet deresinin kıyısına atıldığında ,hayatı hakkında en büyük kararsızlığına imza atmış olur.

Değerli Dostlar! Bir önemli konu daha var ki; Her şeyin bittiği ve büyük yalnızlıkların başladığını yerlerde, Dua yukarıda söz ettiğimiz anlam gemisinin pusulasıdır. Manidar bir tükenmişlik ve bilinçli bir kimsesizlik kapısı bu anahtarla açılır.Belki de tüm dileklerimizi,korkularımızı,umutlarımızı,beklentil erimizi,çaresizliklerimizi ,gökyüzüne yüzünü dönmüş avuçlarımızın içine bırakmalıyız..ne dersiniz?